Hürriyetler DP'nin kuruluş felsefesidir
Enerji ve Tabiî Kaynaklar ve Devlet eski Bakanlarından Esat
Kıratlıoğlu ile Demokrat Parti’nin iktidara gelişini konuştuk.
(Ankara, YENİ ASYA - 13 Mayıs 2015, Çarşamba)
TAKDİM (1.BÖLÜM)
Parlamentoda 6 dönem milletvekilliği yapan, AP ve DYP
hükümetlerinde Devlet Bakanlığı ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı yapan
Esat Kıratlıoğlu ile, Demokrat Partinin iktidara gelmesinin 65. yıl dönümü
dolayısıyla yaptığımız röportajda, DP öncesini ve DP’nin iktidara geldikten
sonraki durumunu, 27 Mayıs darbesini konuştuk. Tarihi hatıralarını dinledik.
İlerlemiş yaşına rağmen son derece dinç ve sağlıklı bulduğumuz Kıratlıoğlu ile
evinde iki saate yakın sohbet ettik. Demokrat Parti felsefesini “hürriyetlerin
genişlemesi ve kalkınma” olarak özetleyen Kıratlıoğlu, DP’nin ilk icraatının
ezanı aslına çevirmek olduğunu söyledi. 27 Mayıs darbesinin esas sebebinin
Menderes’in ABD ve Almanya’da alamadığı yardımı Rusya’dan istemesi olduğuna
dikkat çeken Kıratlıoğlu, “Amerika Birleşik Devletleri, Adnan Menderes’in 8
Haziran’da Moskova’ya gitmesini engellemek ve Rusya’ya ticarî münasebetini engellemek
için bu ihtilâli yaptırmıştır” diye konuştu. Kıratlıoğlu ile evinde
gerçekleştirdiğimiz röportaj ile baş başa bırakıyoruz.
7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti, kuruluşundan 4 yıl
sonra, 14 Mayıs 1950’de milletimizin yüzde 53 oyunu alarak iktidara geldi. Bu 4
yıl da neler yaşandı. Türkiye 14 Mayıs’a nasıl geldi?
7 Ocak Demokrat Parti’nin kurulduğu tarihte ben Adana Lisesi
son sınıfta öğrenciydim. Bir sömestre tatili münasebetiyle, karne tatili
münasebetiyle Nevşehir’e geldim. O zaman Nevşehir’den belli başlı ailelerin
kimseleri şoför mahallinde gider gerisi de kamyonun arkasında giderdi. Ben de o
zaman Nevşehir Müftüsü Kıratlıoğlu Hoca’nın oğlu olduğum için bizi şoför
mahalline alırlardı. Ve Niğde’ye gittik. Trende okurum diye istasyonda bir
gazete aldım. Gazete manşetindeki, Demokrat Parti’nin kurulduğu havadisini
öylece öğrenmiş oldum.
Demokrat Parti’nin kuruluş safhasına gelmeden önce şöyle ona
doğru bir yaklaşımda bulunalım. Malûm Demokrat Parti’nin dört kurucusu vardır.
Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Prof. Fuat Köprülü. Bunlar o
zamanki Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekilleri ve Celal Bayar da
başbakanlığını yapmıştır. Adnan Menderes Amerikan Koleji mezunu. Ankara’ya
geldikten sonra da hukuk fakültesini bitiriyor. Fakat Adnan Menderes’in
hususiyeti hiç Meclis’in kütüphanesinden çıkmayan ve devamlı surette okuyan bir
insan.
O günlerde 1945 yılına doğru Türkiye’de bir takım sıkıntılı
durumlar var. Hürriyetin daha belirgin bir şekilde vatandaşa intikal
ettirilmesi ve bir de Toprak Kanunu var. Türkiye’de toprağın yüzde 80’i büyük
toprak ağalarında ve bu toprağın köylüye dağıtılması şekliyle Toprak Reformu
Kanunu çıkarıldı. Ve bu Meclis’te bayağı büyük bir gürültü yaptı sıkıntı yaptı.
Ve Meclis’in havası değişti. Bir muhalefet meydana gelmeye başladı. Bu
muhalefet havası içerisinde İsmet İnönü bir muhalefet partisinin kurulmasının
gerekli olduğunu beyan etti.
DÖRTLÜ TAKRİRLE SERBEST SEÇİMLERİN YAPILMASINI İSTEDİ
Muhalefeti kurmak durumunda olan insanlar da biraz evvel
bahsettiğim gibi Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Prof. Dr. Fuat
Köprülü bunlar dörtlü takrir diye bir takrir verdiler. Bu dörtlü takrir
reddedildi. Toprak Kanunu üzerinde ve ondan sonra hürriyetin tam manasıyla
vatandaşa intikal ettirilmesi şekliyle çerçevelenen dörtlü takrir reddedilince
şiddetli bir muhalefet başladı. Bu arada Adnan Menderes’le Fuat Köprülü o
zamanki Vatan Gazetesi’nde çok ağır yazılar yazdılar. Bu yazıların üzerine
yanlarında Refik Koraltan’da var. Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Fuat
Köprülü’yü Cumhuriyet Halk Partisi’nden ihraç ettiler. Bunun üzerine Celal
Bayar önce milletvekilliğinden sonra da Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa
etti.
Ve işte bu hava içerisinde 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti
kuruldu. Bu parti kurulduktan sonra ilk seçimde ki zaten kuruluşundan 4-5 ay
sonra seçim yapıldı. DP, bu ilk seçimde 62 milletvekili çıkardı. Gerisini tabiî
Cumhuriyet Halk Partisi aldı.
ARSLANKÖY VE SENİRKENT HADİSESİ DEMOKRAT PARTİ
FELSEFESİDİR
O zaman seçim kanununa göre oylar açık verilir, tasnif yani
sayım gizli yapılırdı. Bu durum karşısında Türkiye’de iki hadise oldu. Birisi
Arslanköy, birisi de Senirkent. Bunun birisi Mersin’e bağlı birisi de
Isparta’ya bağlı. Bu iki köyün ahalisi sandığı aldılar açıkça oy vermelerine
rağmen jandarmaya teslim etmediler. “Sandıkları gözümüzün önünde bizim
olduğumuz mekânda sayacaksınız” dediler. .
Bu kabul edilmeyince köylüler sandıkları vermediler. Bunun
üzerine o dönem Isparta’da ağır ceza mahkemesi olmadığından Konya’ya ağır ceza
mahkemesine sevk edildiler. Ne kadar köylü varsa, çoluk, çocuk, yaşlı, ihtiyar,
kadın, kız yayan Konya Ağır Ceza Mahkemesi’ne götürüldüler ve yolda giderken de
bunlara çok eziyet ettiler. Affedersiniz eşekle gidiyorlardı. Yolda bu
hayvanların gübrelerini bunların ağzına soktular. Çok eziyet ettiler.
Ve o günkü hadise Arslanköy ve Senirkent hadisesi Demokrat
Parti felsefesinin vatandaş tarafından nasıl bir iştiyakla nasıl bir arzuyla
kabul edildiğinin çok açık bir göstergesidir. Bu arada parti Meclis’e girdi ve
ilk sıkıntı 1947 yılı bütçesinde oldu. 1947 yılı bütçesi görüşülürken, sözcü
rahmetli Menderes’ti. Rahmetli Menderes çok ağır bir konuşma yaptı ve bunun
üzerine Başbakan Recep Peker kürsüye çıktı ve Menderes’e “Sen bir psikopatsın”
dedi. Bunun üzerinde Meclis karıştı ve Demokrat Parti Meclis’i terk etti ve DP
Meclis’ten çekilme kararı verdi. Sine-i millete dönme tabiri işte o zaman
meydana çıktı ve sine-i millete dönme kararı alındı. İsmet İnönü harekete geçti
ve Celal Bayar’la görüşerek Bayar’ı ikna etti. O arada Demokrat Parti’nin büyük
kongresi toplandı.
DP’NİN KURULUŞ FELSEFESİ HÜRRİYETLERDİR
Bütün bunlar olurken “hürriyet misakı kararı” alındı. Bu
karar nedir? DP için bir dönüm noktası mıdır?
Demokrat Parti büyük kongre kararı almasından sonra
‘Hürriyet Misakı’ diye bir karar alındı. Bu kararın içerisinde Demokrat
Parti’nin kuruluş felsefesinde öngörülen hürriyetin, insan haklarının,
vatandaşın haysiyetinin kanun altına alınması ve devletin garantisi altında
olması ve bununla ilgili kanunların çıkarılması vardı. Ve bu arada gürültüler
patırtılar başladı ve büyük bir Meclis mücadelesi başlarken İsmet Paşa yine
devreye girdi ve Celal Bayar’ı dâvet etti. Celal Bayar’la konuştuktan sonra 12
Temmuz 1948 Beyannamesi neşredildi. Bu beyannameye göre Hürriyeti Misakı
kararlarının ilk seçimde dikkate alınacağını ve ilk seçimlerin bu şartlar
altında yapılacağı ortaya konuldu. Bunun üzerine buzlar çözüldü ve Meclis’te
sükûnet hâkim oldu.
Ama bu sefer Demokrat Parti içerisinde sorunlar vukuu buldu.
O zaman Osman Bölükbaşı ve Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı avukat Kenan
Öner, eski hariciye nazırlarından Yusuf Kemal Tengirşek, Hikmet Bayur ve Fevzi
Çakmak, “Bu durum bir muvazaadır. İki parti artık particilik oynuyor, bunlar
birbirlerinin ensesinde olmayan, ama birbirlerinin yanında kardeş olan parti
oldu” dediler. Ve partiden istifa ederek Millet Partisi’ni kurdular.
Bu durumların neticesinde seçimlere yaklaşırken seçimlerden
üç beş ay önce yeni bir Seçim Kanunu kabul edildi. Bu yeni seçim kanununa göre,
Yüksek Seçim Kurulu teşekkül ettirildi. Bu Yüksek Seçim Kurulu üyeleri Yargıtay
ve Danıştay üyeleriydi ve aynı zamanda gizli oy açık sayım açık tasnif esası
kabul edildi. Ve 14 Mayıs seçimlerine bu şekilde gidildi.
14 Mayıs 1950’de, vatandaş yüzde 53’e yakın bir oyla
Demokrat Parti’yi iktidara getirdi. Bu Seçim Kanunu görüşülürken Demokrat Parti
“nisbî temsili” savundu. Ama bunu Cumhuriyet Halk Partisi kabul etmedi.
Ekseriyet sistemi ise bir bölgede bir oy fazla alındığı takdirde oradaki
milletvekillerini o parti çıkarıyor. Cumhuriyet Halk Partisi bu nisbi temsili
kabul etmedi ve kendi tuzağına düştü. Ekseriyet olduğu için arada uzun boylu
bir fark yoktu ve buna rağmen DP’nin karşısında CHP o zaman 64 milletvekili
çıkardı. Gerisini tamamen DP aldı.
DEMOKRATİK SEÇİMLE GELEN İLK BAŞBAKAN MENDERES
Seçim sonuçlarına göre Demokrat Parti’nin başkanlığı altında
hükümetin kurulması kesinleşti. Bunun üzerine rahmetli Adnan Menderes,
Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a çıktı. “Fuat Köprülü’nün başbakan olması hepimizin
arzusudur. Bilge kişi, âlim kişi Fuat Köprülü’dür. Onun başbakan olmasını arzu
ediyoruz” dedi.
Celal Bayar, Menderes’i dinledikten sonra “Benim başbakanım
sensin” dedi. Böylece Adnan Menderes cumhuriyet tarihinin ilk demokratik
seçimle gelen başbakanı oldu.
O günlerde Türkiye’nin durumu sıkıntılıydı. Türkiye yeni bir
harpten çıkmıştı. O tarihlerde Avusturya’da üniversite talebesiydim. Oradaki
demokratik hareketleri de görüyordum, yaz aylarında Türkiye’ye geliyordum.
Oradaki durumla buradaki durumu mukayese ediyordum.
Türkiye’nin o günkü şartlarında 1950’lerin başlarında durumu
sıkıntılıydı. Asfalt yol yok, hava yolları yok. Ben Viyana’ya okumaya
gidiyorum. Viyana’yla Türkiye’nin arasında uçak seferleri yok. Trenle de gitmek
dövizle oluyordu. Vapurla İstanbul’dan İtalya’nın Napoli şehrine giderdik.
Napoli’den trene biner Avusturya’ya giderdik. Türkiye harbe girmedi, ama harbe
girmiş kadar o zamanın şartları içerisinde çok büyük bir ordu besledik. Bütün
memleketin geliri orduya gitti. Silâha gitti, ordunun beslenmesine gitti.
O günleri ben hatırlıyorum. Şeker bulamazdık, çayımızı
pekmezle içerdik. Tabiî 1947-48’li yıllardan 50’li yıllara gelene kadar ekmek
karnesi vardı. Hâlâ o ekmek karnelerini muhafaza eden arkadaşlarımız var. Biz
Anadolu’da ekmek karnesinin sıkıntılarını çekmedik. Çünkü Anadolu’da yufka
ekmek yapılır, üç aydan üç aya mahallenin hanımları toplanır, “keşik” denen
yufka ekmeği yardımlaşma ile yaparlardı. Bu ekmekler üç-dört ay ıslatılarak
yumuşatır ve yenilirdi. Şimdi biz böyle alıştığımız için, sıkıntı çekmezdik.
(Devam edecek...) Röportaj: Mehmet Kara / mkara@yeniasya.com.tr -
Melih Tekin / melihtekin@yeniasya.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder