12 Aralık 2013 Perşembe

SEÇİME KATILABİLMEK İÇİN "ÇOK BÜYÜK BİR FEDAKÂRLIK" !..

Yerel Seçimlere katılmak için (DP) parti merkezini satışa çıkardı
SEÇİMLER yaklaşırken partilerin kampanyaları da hız kazanmaya başladı.
            Mecliste grubu olmadığı için hazine yardımı alamayan ama seçim yarışından da geri kalmak istemeyen Demokrat Parti, kaynak arayışında farklı bir yola gitti. Demokrat Parti, seçim ve daha sonraki parti faaliyetleri için Ankara Balgat’taki genel merkez binasını satışa çıkardı.
            SATILIK GENEL MERKEZ!...
            Demokrat Parti (DP), Ankara Balgat’taki genel merkez binasını satışa çıkardı.
Mecliste grubu olmadığı için 2007’den bu yana ödenek alamayan Demokrat Parti, kendisine kaynak yaratmak için bu yola gitti. 13 bin metrekare büyüklükteki arsanın hasılat paylaşımlı sözleşme yoluyla devri veya arsanın kat karşılığı satışı fikrine de açık olan parti, buradan elde edeceği geliri, seçim kampanyası ve sonrasında partinin çalışmaları için kullanacak.
            ÇOK UZUN ZAMANDIR HAZİNE YARDIMI ALMIYOR!..
            Demokrat Parti’nin 37 yaşındaki Genel Başkanı Gültekin Uysal, konuyla ilgili Ekonomist Dergisi’ne yaptığı açıklamada, partinin çok uzun zamandır Hazine yardımı alamadığını söyledi. 2009 yılında Demokrat Parti ve Anavatan Partisi’nin birleşmesiyle bu binanın varlıkları arasında yerini aldığını kaydeden Uysal, şu an talep toplama aşamasında olduklarını ifade etti. Fakat henüz fiyat konusunda bir netlik olmadığını aktardı.
            HÜKÜMET PARTİ DEVLETİ GİBİ
            Uysal, yaptığı açıklamada şu görüşleri dile getirdi: “Hükümet parti devleti gibi davranıyor. AKP ve mecliste grubu bulunan üç partiye ödenek verilirken, bizler 2007 yılından beri bu Hazine yardımını alamıyoruz. Artık siyaset yapmak da pahalı bir faaliyete dönüştü. Açıklanan demokratikleşme paketine göre 2015’te Hazine yardımından yüzde 3 oy alan partiler de faydalanabilecek. Fakat bizim seçim süreci ve sonrasına yönelik projelerimiz için kaynağa ihtiyacımız var. Belli varlıkları değerini bulmuşsa farklı şekilde değerlendirmek istedik. Tamamen partiye kaynak sağlamak adına alınmış bir karar bu.”
            ÖZAL’LI YILLARA DA TANIKLIK ETTİ
            7 Ocak 1946’da kurulan ve 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren Demokrat Parti’nin şaşaalı günleri, 27 Mayıs 1960’da askeri müdahaleyle hükümetin düşürülmesiyle son buldu. 29 Eylül 1960’ta kapatıldı. 1983’te kurulan Doğru Yol Partisi’nin 27 Mayıs 2007’de adını ve logosunu değiştirmesiyle tekrar hayata döndü. 2009’da ise Anavatan Partisi ile birleşti. Ankara Balgat’taki genel merkez binası Anavatan Partisi’ne aitti ve bu birleşmeyle Demokrat Parti’nin varlıkları arasına katıldı.
            1988 yılında yapılan bina kısa süreli de olsa Turgut Özallı yılları da yaşadı.
(HÜRRİYET, ANKARA: 08 Aralık 2013)

2 Aralık 2013 Pazartesi

YORUMSUZ!... 30 KASIM 2013

BÜYÜK TÜRKİYE’NİN MİMARI DP’NİN SATIŞ İLANI!
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den sonra partinin mirasını yok edenler ve bu misyonu bu duruma düşürenler, bugün Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan ihale ilanından utanmaları gerekmektedir…
BÜYÜK TÜRKİYE’NİN MİMAR DP'NİN SATIŞ İLANI!
MELEK ÇALIKOĞLU 
www.derinposta.com/ 
ÖZEL HABER
Demokrat Parti ekonomik sıkıntılar içinde…
Elbette ki; bunun sorumlusu, Demokrat Parti’nin süvari koltuğuna oturan Gültekin Uysal değil…
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den sonra partinin mirasını yok edenler ve bu misyonu bu duruma düşürenler, bugün Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan ihale ilanından utanmaları gerekmektedir…
İLK BAŞTA SÖYLEDİĞİMİZ OLDU
Yapılan 8. Olağan üstü kongrede Demokrat Parti Genel Başkanlığı’na seçilen Gültekin Uysal partiyi 30 lira ile teslim aldı. Genel Merkez başta olmak üzere İl ve ilçeleri borç batağında olmakla beraber, icralar ile boğuşmaya başladı…
İlk yapılan yanlış, eski yönetim tarafından anlaşması yapılan inşaat sözleşmesinin tek taraflı olarak fes edilmesiyle başladı…
Yapılan bu yanlıştan sonra, partinin ekonomik sıkıntılarını çözmek için gerekli olan parayı bulamayan Uysal’a, Keçiören ve Denizli binalarını sattırmakla yaptılar…
Her yapılan GİK öncesi, Genel Merkez’in emlaklakçılar tarafından yada, kapalı kapılar arkasında yapılan  anlaşmalar ile gündeme taşınması üzerine dedik ki; ‘ partinin durumu ortada, satın satmasına da, gazete ilanı ile satın, herkesin haberi olsun, Genel İdare Kurulu Üyeleri ile İl ve ilçe başkanlarının haberi olsun’ dedik..
Ve nihayet son yapılan Genel İdare Kurulu’nda bizim aylardır yazdığımız şekilde satış yapmaya karar verdiler…
İSTANBUL İL KONGRESİ 22 ARALIK’TA
Demokrat Parti’nin İstanbul İl Kongresi 22 Aralık’ta yapılacak…
Demokrat Parti İstanbul İl Kongresi’nin ne zaman yapılacağına dair daha önce de birkaç kez tarihler ortaya atıldı. Kongre için tüm hazırlıklarını tamamlayan İl Başkanı Adem İpek, Genel merkez’den kesin tarihi alamadığı için ertelemek zorunda kalmıştı.
İstanbul İl Başkanı Adem İpek aradı bu sabah…
İstanbul İl Kongre tarihinin belirlendiğini 22 Aralık’ta yapılacağını söyledi…
Büyük kongre için sabırsızlıkla bekleyen İl ve ilçe başkanları İstanbul’un kongre tarihini merakla bekliyorlardı.
İstanbul’da şuan üç aday var…
1.       İl Başkanı Adem İpek…
2.       Mimar Süleyman Uluocak…
3.       Ali Kemal Aksoy…
(Tarih: 29-11-2013, Ankara)

23 Kasım 2013 Cumartesi

Gazi Meclis’ten Erdoğan’a şamar belgeleri...

Ahmet TAKAN      
ahttakan@gmail.com

Gazi Meclis’ten Erdoğan’a şamar belgeleri...

Her türlü gerçeği, belgeyi ustaca çarpıtan bir Başbakan... Şeytana bile pabucu ters giydirecek türden.
Saltanatı uğruna giriştiği ölümcül hamlelerin sonucu; tarihi gerçekleri utanmadan sıkılmadan çarpıtarak,  “Lazistan”, “Kürdistan” ifadelerini kullandığını dile getirerek yürüttürdüğü sinsi bölücülük projesine Atatürk’ü bile ortak etmeye çalıştı. Hem de hiç utanmadan, hiç yüzü kızarmadan. Sapla samanı birbirine karıştırarak.
Olup bitenler karşısında “yalan söylüyorsun”  diye haykırsak bile kafi gelmiyor.
ADSIZ’ın sıkı takipçileri geçen 23 Nisan ertesindeki yazımı hatırlayacaklardır.
Eski TBMM Başkanvekili Hasan Korkmazcan’ın tüm milletvekillerine gönderdiği uyarı mektubunu kaleme almıştım. Korkmazcan, mebusları Türklük düşmanlığı faaliyetlerine karşı “suça ortak olmayın” diye uyarmıştı.
Hasan Korkmazcan, Recep Erdoğan’ın geçen Salı günü grupta yaptığı konuşmanın üzerine bu sefer bana mektup gönderdi. Korkmazcan’ın tespitleri Erdoğan ve zihniyetine inecek gerçek şamar türünden.
Hasan Korkmazcan mektubuna, “23 Nisan 2013 tarihinde milletvekilleri ile paylaştığım düşüncelerimi kamuoyu sizin köşe yazınızdan öğrenmişti. Geçen sürede Türkiye’nin demokratik ilkeler ve hukuk uygulamaları dâhil devlet işleyişinde tam bir fetret tüneline girdiği görülmüştür” diye başlıyor ve devam ediyor;
 “Geçmişte yer adları olarak kullanılmış bazı ibareler sanki birer siyasi coğrafyaya işaret ediyormuş gibi değişime uğratılmaktadır. Vatan topraklarında emperyalizmin kanlı maşalarına ortak zafer mitingleri düzenletilmektedir.  
Türk milleti bu toprakları Bizans’tan almış, Haçlılara kaptırmamış ve emperyalistlerin Sevr’de kararlaştırdıkları işgalden kurtarmıştır. Tarihte Türklerin egemenliğine son verdiği Ermeni, Kürt, Yahudi ve Laz devletleri mi vardı ki işgal, inkâr ve asimilasyondan bahsediliyor, onlardan devlet adına özür dileniyor. İktidar yöneticileri, nasıl bir zorunluluk ve yükümlülük altında bu suçları irtikab edebiliyorlar? Nasıl Türk milletinin adını yasalardan ve simgelerden silmeye kalkışıyorlar? Bir milletin egemenliğini inkâr gibi lanetli bir konuma düşmeye, mağlup ve teslim olmuş devletlerin işbirlikçi yöneticileri dahi göze almamıştır. Türk kelimesi, bütün kütüphaneler yakılmadan, bütün taş yazıtlar kazınmadan Taç Mahal’den Selimiye’ye kadar abideler yıkılmadan ortadan kaldırılabilir mi? Emperyalistlerin “Kayıp Kıta MU” efsanesi ile silemedikleri Türk izlerini kayıp izanlı “BU” söylemleri mi aşındıracak?
Bölgemizde emperyalist postallarına galoş olmayı nesiller boyu siyaset edinenler gafletle hülya ve rüyalara kapılabilirler. Bu konuda onlarla nankörlük yarışına girenler kendilerini, hangi sebeplerin mecburiyeti altına sokmuşlardır? Ayetleri eksilterek, Hadislere ekleme yaparak, gerçekleri örtmeyi alışkanlık haline getirenler şimdi de ihanet yalanlarına Birinci Meclisi alet etmeye çalışmaktadırlar...” 
Hasan Korkmazcan, Recep Erdoğan yalanlarına şu tarihi belgelerle şamar indiriyor; 
 “Gazi Meclisin değil tutanaklarında, kulis sohbetlerinde bile Ortadoğu’nun teslimiyet sirki elemanlarına yarayacak bir cümle yoktur. Birinci Meclisin, tarihi gerçekler, Türk milleti, Türk ülkesi, Türk Devleti hakkında Anayasa hükmündeki 2 Kasım 1922 tarihli 308 sayılı kararı şöyledir: 
‘Birkaç asırdır saray ve Bab-ı Ali’nin cehalet ve sefahati yüzünden devlet azim felaketlerin içinde müthiş bir surette çalkalandıktan sonra nihayet tarihe intikal etmiş bulunduğu bir anda Osmanlı İmparatorluğunun müessis ve sahib-i hakikisi olan Türk Milleti Anadolu’da hem harici düşmanlarına karşı kıyam etmiş, hem de o düşmanlarla birleşip millet aleyhine harekete gelmiş olan saray ve Bab-ı Ali aleyhine mücahedeye atılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümetini ve ordularını biteşkil harici düşmanlar saray ve Bab-ı Ali ile fiilen ve müsellehan ve malum müşkilat-ı şedide ve mahrumiyet-i elime içinde cidale girişmiş, bugünkü halas gününe vasıl olmuştur.’
Demek ki Kurtuluş Savaşını veren milletin adı Türk Milletidir. 
Yalnız Cumhuriyetin değil Osmanlı Devletinin hakiki sahibi de Türk Milletidir. 
Türk milleti iç ve dış düşmanlarla savaşarak yurdu kurtarmıştır. Bu gerçekleri tarihe altın harflerle yazan bugünlerde hatırasına saygısızlık edilen Birinci Meclistir. 
‘Türk Milleti saray ve Bab-ı Ali’nin hıyanetini gördüğü zaman Teşkilat-ı Esasiye Kanununu isdar ederek hâkimiyeti padişahtan alıp bizzat millete vermiştir’ cümlesi aynı kararda hükme bağlanmıştır. 
Birinci Meclisin 308 sayılı kararı kimliğimiz konusunda tek karar değildir. 30.10.1922 tarihli 307 sayılı Anayasa hükmündeki kararda da şu hükümler yer almaktadır: ‘Türkiye hükümetinin Osmanlı imparatorluğu yerine kaim olup onun hudud-u milli dâhilinde yeni varisi olduğuna... Türk hükümetinin hakkı meşru-u olan makam-ı hilafeti esir bulunduğu ecnebilerin elinden kurtaracağına karar verildi.’
Görüldüğü gibi bu kurucu belgelerle Birinci Meclisin gazi mebusları, başkanları Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte sanki gelecekteki ihanetlerin yolunu o günden kesmek istercesine milletin Türk milleti, devletin Türk devleti, yönetimin milli cumhuriyet, ülkenin bölünmez Türk yurdu ve muhteşem tarihin yegâne mirasçısının büyük Türk Milleti olduğunu insanlık tarihine silinmez harflerle kazımışlardır.” 
Birinci Meclis’te “Kürdistan”,  “Lazistan”  arayanların gözüne itina ile sokulur!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yeniçağ Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş'ye aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. 
Ayrıntılar için lütfen tıklayın

BİR KARŞI PROJE (!) GÜNDEME TAŞINIYOR!...

YENİÇAĞ, 22 KASIM 2013 - CUMA

Ahmet TAKAN
ahttakan@gmail.com

Biden görüşmesinin çözümü

Bülent Arınç, kendisini ters düşürerek bir kez daha ağlatan “sevgili Başbakanı” na büyük sürprizi ABD’ye giderayak yaptı.  “Cuma günü ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşeceğim” dedi. Arınç’ın açıklaması duyulur duyulmaz Ankara’da herkes aynı soruyu sordu;  “Bu da nereden çıktı?” diye. Arınç’ın  “Fethullah Gülen ile görüşmeyeceğim”  sözleri de geri plana düştü.
Recep Erdoğan da aynı akşam çıktığı televizyon programında da ABD’ye giderken, Fethullah Gülen’e övgüler düzen, dershanelerin kapatılması konusunda  “meseleyi kızıştırmanın anlamı yok”  diyen Bülent Arınç’ı bir kez daha ters düşürdü. Recep Erdoğan,  “Dershaneler kapatılacak. Kampanyaları çok çirkin” dedi.
Sözüm ona Diyarbakır’daki şer buluşmasına uçakla beraber giderek yeniden ballım güllüm olan “kardeşlere” ne olmuştu?.. Recep Erdoğan, “kardeşi” Arınç’ı niye bir kez daha ters köşeye yatırma ihtiyacı istemişti. Neden cemaatle köprüleri tamamen atmıştı?
Kaseti çözmeden önce bir hatırlatma yapalım: Abdullah Gül, Birleşmiş Milletler toplantısı için gittiği ABD’de Başkan Obama ile çok görüşmek istemiş fakat “Biden’e git”  denince,  “muadili olmadığı”  gerekçesiyle (yerseniz) buluşma gerçekleşmemişti. AKP iktidarına müstemleke valisi muamelesi çeken ABD, Başkan yardımcısını Başbakan yardımcısı ile görüştürür mü?.. Görüştürüyorsa bunun altında ne gibi bir hinlik olabilir?..
Şimdi!.. Büyük krizin ardından Bülent Arınç, Diyarbakır uçağına binmeden  neler olup bittiğine bakalım önce. AKP kulislerinden;
Recep Erdoğan, “Bülent Arınç ile görüşüp gönlünü alacak mı” diye beklenirken Abdullah Gül’ün devreye girmesiyle Recep Erdoğan “kardeşi” ni Diyarbakır uçağına davet eder. Daveti Başbakanlık Özel Kalemi vasıtasıyla alan Arınç, duruma yine içerlenir ve “istişare etmek” amacıyla “kardeşi” Abdullah Gül’ü telefonla arar. İlk telefon talebine Gül’den yanıt alamayınca bir girişimde daha bulunur. Bu sefer Gül, “kardeşi” Arınç’a döner ve aralarında bir saate yakın telefon görüşmesi gerçekleşir. “İstişarenin” ardından ikna olan Arınç, Diyarbakır uçağına bineceğini Başbakanlık Özel Kalemi’ne bildirir.
Sonrası malumunuz!..
Tam bu noktada siyaset kulislerinin farklı bir cephesine göz gezdirelim. Abdullah Gül’ün yedek parti çalışmalarını tekrar hatırlatalım, Demokrat Parti’nin yerel seçim için yaptığı aday çıkışlarına dikkat çekelim. Sonra bir vakitler yandaş bir medya organında,  “Hüsamettin Özkan’ın villasında Sarıgül toplantısı” olarak servis edilen haberin aslının ünlü bir işadamının evinde merkez sağda yeni bir parti toplantısı olduğunu kaydettikten sonra alt alta sıralayalım;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,  “istişare”  için kendisine gelen AKP, CHP, MHP’li eski-yeni siyasetçilere Demokrat Parti’nin adresini tarif ediyor. (Yeni değil, uzun süredir-aht)
Yerel seçimler öncesinde flaş aday atağına kalkan Demokrat Parti’de ise garip haller oluyor. Geçtiğimiz zaman dilimi içinde gündemlerine birdenbire “merkez sağda yeni açılım” düşüncesiyle olağanüstü kongreye gitmek girdi. Önce Aralık ayı düşünüldü. Sonra,  “Ocak ayında yapalım” a dönüldü. Parti içinde AKP, MHP ve hatta CHP’den de milletvekillerinin katılımı olabileceği konuşuldu. Sonra da  “kongre, mahalli seçimlerin sonrasına kalsın”  dendi. Bu arada Abdüllatif Şener gibi önemli isimlerle dolaylı görüşmeler yapıldı, olumlu sinyaller alındı.
Demokrat Parti’nin içinde bulunduğu mali sıkıntılar ise erken seçim çalışmaları için büyük ölçüde giderildi.
Tekrar dönelim Bülent Arınç’ın Amerika ziyaretine;
Arınç’ın  “Gülen ile görüşmeyeceğim”  demesi artık saltanat kavgasında epey mesafe alındığına işaret. Bu da klasik bir Abdullah Gül taktiği. Bazı şeylerin kotarılması için herkesin dikkat kesildiği ortamda bire bir görüşmeye gerek yok. En yakındakilerle de görüşülür. Kimsenin de ruhu duymaz.
Ankara’da Biden-Arınç görüşmesi için yapılan ortak yorum ise;

“Yeni oluşumun adı konulacak” !..

Sizler, bugün medya üzerinden Biden-Arınç görüşmesi ile ilgili servis edilen  bol soslu Amerikan salatalarını iştah ile seyrederken, ben de katkım olsun diye salataya limon sıkmak istedim!..
Ziraat reklamları
Sanki babalarının kesesinden dağıtıyorlar!.. Ellerindeki tüm kamu kurum ve kuruluşlarının reklamlarını yandaş medya organlarına verip, Arkadaşları Kalkındırma Partisi olmanın tüm gereklerini yerine getiriyorlar. Mahalli seçimler yaklaştıkça yandaşlara reklam pastası üzerinden avanta dağıtmaya daha da hız verecekler. Dün yeni bir katkı da daha bulundular yandaşlara. Tam sayfa Ziraat Bankası ilanı verdiler.
Yaptıkları bu usulsüzlüklerin hesabını sormak için muhalefet onlarca soru önergesini Meclis gündemine taşıdı ama tınlayan yok. İktidarın bu tutumu ile ilgili defalarca soru önergesi veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin yine, hesap soracağını söyledi. Konuyu Meclis gündemine taşıyacak olan Tekin şunları söyledi;
“Geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili bir soru önergesi daha gündeme getirdim. Özellikle Ulaştırma Bakanlığı’nın ve birkaç kurumun reklamlarından dolayı soru önergesi verdim. Bunun cevaplarını büyük bir merakla bekliyorum. Bu bir ihtiyaçtan dolayı yapılmış bir şey değil. Tamamen yandaş firmalara rant yaratma arayışı. Burada 76 milyon yurttaştan eşit vergi alacaksın ama yurttaştan topladığın vergiyi istediğin gibi harcayacaksın. Bu dünyanın hiçbir hukuk sisteminde kabul edilebilecek bir iş değildir. Bunu sürekli olarak gündeme taşıyacağım. Doğrusu benim vermiş olduğum soru önergesinin heyecanla cevabını bekliyorum, acaba nasıl bir cevap gelecek, bekliyorum. Ziraat Bankası reklamları da eklendi. Bunların hepsinin sonuna kadar takipçisi olacağım. Eskiden KİT’ler de tarla gibi kullanılırdı, şimdi de böyle kullanılıyor.”

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yeniçağ Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş'ye aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın

13 Eylül 2013 Cuma

Prof. Dr. İsa KAYACAN'da "ELEŞTİRDİ VE KINADI" !.......

TIKLA> LİNK :: Menderes ve dönemlerine ait yayınların pek çoğu gerçeği yansıtmıyor...

Menderes  ve dönemlerine ait yayınların
pek çoğu gerçeği  yansıtmıyor
                                                                                                             Prof.Dr.İSA KAYACAN
Özel televizyonlarımızın pek çoğunda yayınlanan dizilerde, gösterilen bölümler sık sık tekrarlanırken, yine bu Tv. Açık oturumlarına konuşmacı olarak katılanların, özellikle yaşı çok genç olanların bilmedikleri, yorum getirmedikleri konular kalmadığı görülüyor.
            Demokrat Partinin l950 ve l960 yılları arasındaki hizmetleri, o dönemin unutulmaz lideri Adnan Menderes’le ilgili tv’lerde yayınlanan belgesellerin de hemen hemen hiçbiri gerçekleri yansıtmıyor.
            Bu yayın ve belgesellerde, o dönemin olumsuzlukları öne çıkarılarak, özellikle gençlerin doğru bilgilenmeleri önleniyor.
            Son olarak özel bir Tv Kanalında, “Ben onu çok sevdim” adıyla yayınlanan belgeselde, rahmetli Adnan Menderesin özel yaşamına, mahremiyetine girilmiş, sanki o dönemden söz ederken konu edilecek, üzerinde çalışılacak başka bir yön veya yönleri yokmuş gibi, özellikle özel hayatının karalanması yolu seçilmiştir.
            Bu tür belgeseller mutlaka bir amaç ve hedef gösterilerek yapılıyor, yayınlanıyor. Kaynak olarak gösterilenler, ya genç bir yazarın kitabı oluyor, ya da üç beş kitap okuyarak o dönemin otoritesi gibi gösterilen sözde araştırmacılardan söz edilerek, yola çıkılıyor. Bunlar doğru değildir!.
            Önceki günlerde değişik özel Tv kanallarında Menderes ve dönemine ait farklı imzaların ortaya koyduğu belgeseller izledik. Hemen hemen hepsinde,l950 dönemi başlangıç alınıyor, hızla l960’a geliniyor, 27 Mayıs 1960 ihtilali yaptırılıyor, kısaca Yassıada mahkemeleri veriliyor, arkasından idamlar gösterilip, sonuca geliniyor.
            1950 yılına nasıl gelindi?, Nasıl bir Türkiye teslim alındı?, O günün Türkiye’sinde demokrasimiz neyin üzerine oturtulmuştu?, Kırsal kesimin durumu neydi?, Okur-yazar oranımız  hangi rakamlardaydı? Kalkınmaya yönelik neler yapıldı?, Nereden nereye geldik?, 27 Mayıs ihtilali niye yapıldı?, İhtilal yapanların yaşları, rütbeleri neydi?, Sonra neler oldu?.Yassıada mahkemeleri nasıl kuruldu, orada sözde Adalet nasıl işledi? Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol’un, savcı Ömer Altay Egesel’in Menderes ve arkadaşlarına, orada yargılananlara karşı nasıl hitap ettikleri, Yassıada komutanı  Albay Tarık Güryay’ın Menderes’in eşi Berrin hanımefendi, çocuklarıyla birlikte ziyarete gittiğinde bu Albay’ın kendi odasında nasıl davrandığı, nasıl hakaret ettiği, Adalet Gazetesinin sahibi ve yürekli gazeteci rahmetli Turhan Dilligil’in Yassıada’yla ilgili yazdığı kitaplarından birinin  adının, neden “Allahsız Gardiyan” olduğu gibi noktalar üzerinde araştırmak, bilenlerden sormak, ona göre yayın yapmak, belgesel hazırlamak gerekiyor.
            Zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel’in 1960  öncesi, Başvekil Adnan Menderes’e yazdığı  mektubun ihtilal sonrası  nasıl sansürlenerek kamuoyuna duyurulduğunu, Cemal Gürsel’ in bu konuda nasıl ses çıkarmadığını, Mahkeme Başkanı Salim Başol’un yargılananlara nasıl  azarladığını, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” gibi güç gösterisi yapan, adres gösteren tutum ve davranışları üzerinde durulması gerektiğini, idamların yapılacağı günün öncesi, CHP  Genel Başkanı İsmet İnönü’nün Yassıada ve İstanbul’da konuşacak kimse bulunamadığını, telefonuna kimsenin çıkmadığını  hatırlamalı, bunların üzerinde dikkatlice durmalıyız. Hüsamettin Cindoruk’un, “27 Mayısı silahlı kuvvetler değil, silahlı subaylar yaptı. Beş bin subayı emekliye sevk ettiler. Bir iç hesaplaşma gerçekletirdiler aslında” cümlesi 27 Mayıs 1960 ihtilalini yapanların gerçek fotoğrafıdır.
            Bir anı:
Yassıada mahkemeleri sona erer. Mahkeme Başkanı Salim Başol, İstanbul’da  alış veriş için bir markete girer. Kasaya yaklaşır, para ödeyecektir. Marketin sahibi kasanın önündedir. Salim Başol’a dönerek: “Ben sizi tanıyorum. Yassıada hâkimiydiniz, idamlar verdiniz, idam yaptırdınız” deyince, Salim Başol tanınmışlığının gururu içine girer ve market sahibinin cümlelerinin sonunu bekler. Market sahibinin cümlesinin sonu ilginç ve düşündürücüdür: “Bu yüzden benim size satacak malım yok siz buradan alışveriş yapamazsınız” deyince, buz gibi bir rüzgâr eser ve Salim Başol aldığı gıda maddelerini bırakarak, ardına bakmadan marketten uzaklaşır.
            Tv’lerde bu ve bunun gibi gerçekler, Menderes dönemine  ve Menderese gösterilen ilgi ve sevginin büyüklüğü,önemi ve vazgeçilmezliği neden anlatılmıyor acaba?..

KINAMA, ŞİDDETLİ TEPKİ VE REDDİYE

>link>> KINAMA, ŞİDDETLİ TEPKİ VE REDDİYE...

Ocakoğlu'ndan 'Menderes' (atv; "ben onu çok sevdim") Dizisinine Tepki
12 Eylül 2013 10:15
Demokrat Parti Dava ve Misyonu'nun ileri gelen isimlerinden olan Sayın Samet Ocakoğlu, Adnan Menderes'in şahsiyeti ve 1950'li yılların Türkiye'sini karalandığını iddia ettiği 'Ben Onu Çok Sevdim' adlı diziyi kınadı.
Demokrat Parti Misyonu'nun ileri gelen isimlerinden olan Samet Ocakoğlu, Adnan Menderes'in şahsiyeti ve 50'li yılların Türkiye'sini karalandığını iddia ettiği 'Ben Onu Çok Sevdim' adlı diziyi kınadı.
Demokrat Parti Misyonu'nun ileri gelen isimlerinden olan Samet Ocakoğlu, özel bir televizyon kanalında yayınlanan ve merhum Başbakan Adnan Menderes'in özel hayatını temalı "Ben Onu Çok Sevdim" adlı diziye tepki gösterdi. Dizide konuların çarpıtıldığını ve Menderes'in mahremiyetinin ekranlara taşındığını öne süren Ocakoğlu, "Merhum Başvekil Adnan Menderes'in şahsiyetini ve 50'li yılların büyükTürkiye'sini karalayan, özellikle genç nesillere Yassıada'nın karanlık senaryolarından alıntılarla sözde olay tasviri yapan, Menderes hükümetlerininTürkiye lehine sürdürülebilir kartal pençeli dış politikasını ve şanlı-şerefli Kore Türk Ttugayı'nın varlık sebebini çarpıtan, farklı ve gerçek dışı bir tasvir ile halkın ve tarihin vicdanında seçkin yerini bulmuş Menderes imajını zedeleyen, merhum Berrin Menderes Hanımefendinin muhterem varlığını, mahrem yatak odası canlandırmaları ile ekrana taşıyan, toplumun ahlaki ve kültürel değerleri ile çatışan sanal davranışlar ile doldurulmuş,
diziyi ve bu dizinin senaryosuna egemen olan ahlaki ve ticari düşünceyi şiddetle kınıyorum. Büyük ve şerefli bir camianın, böylesine tasvirlerle kamuoyu huzuruna taşınmasından duyduğum vicdanı sızıyı ve acıyı toplum ile paylaşıyorum. Hakem milletin maşeri vicdanıdır" dedi.
Samet Ocakoğlu, büyük beğeni toplayan ve Adnan Menderes'in yaşam öyküsünü ve hizmet dönemini konu alan "Başvekil Adnan Menderes Yaşam Öyküsü Sanatsal Bilgi Sunumu" sergisini Aydın'a bağışlamıştı. 
- AYDIN

23 Ağustos 2013 Cuma

NACİ AKIN; MANİSA

CELAL BAYAR’I MİNNETLE VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ


NACİ AKIN
MANİSA OLAY
            III. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ı Hakka yürüyüşünün 27. Yılında rahmetle, minnetle ve şükranla anıyoruz. İlimizin ilim ve irfan yuvasına, üniversitemize adını veren Celal Bayar Manisa için de en az doğum yeri Bursa kadar önemli bir isimdir. Zira Bayar hem Osmanlı Meclisi Mebusanında ve hem de Büyük Millet Meclisinde Saruhan Mebusu olarak görev yapmış, milli mücadelede sivil direnişin örgütlenmesi ve Akhisar cephesinin oluşumunda Galip Hoca kimliği ile çok önemli işler başarmış bir milli kahramandır.
Onu asıl önemli kılan ise Atatürk’ün son Başvekili olması ve Türkiye Cumhuriyetinde serbest seçimlerle iş başına gelmiş ilk ve sivil Cumhurbaşkanı olmasıdır. Celal Bayar’ı bu kadar önemli kılan diğer bir husus da, Cumhuriyetin değerleriyle milletin değerlerini bir arada sahiplenmeyi başarması, halkı teba olmaktan kurtarıp vatandaş olduklarını hatırlatması ve bir başka deyişle devletle milleti barıştırabilmesidir. O yüzdendir ki siyasal İslamcılar, gericiler, yobazlar da, İnönü’cü CHP’liler ve seçkinci siviller de, Kürtçülük davası güdenler de onu hiç sevmemişlerdir. Zira Bayar ve onun Başvekili Adnan Menderes uyguladıkları tüm yurttaşları kucaklayan, sivil, demokratik ve özgürlükçü politikalarla bu odaklara istismar edecek malzeme bırakmamışlar ve taraftar toplamalarına fırsat vermemişlerdir.
Celal Bayar’ın babası Abdullah Fehmi Efendi ailesi ile birlikte 93 Harbiyle (1877-1878) Osmanlının Balkanlardaki kayıpları sonrası Plevne’den göç ederek Bursa’nın Gemlik ilçesi Umurbey köyüne yerleşmişlerdir. Mahmut Celalettin (Bayar) da 1883 yılında Umurbey’de dünyaya gelmiştir. Abdullah Fehmi Efendi ilmiye sınıfına mensup bir din alimiydi ve fıkıh dalında ihtisas sahibiydi, uzun yıllar Umurbey Rüştiyesinde Müdürlük yapmış ve bir süre de Gemlik Müftülüğü görevinde bulunmuştur. Mahmut Celalettin de din eğitimini babasından almış dindar ve vatansever olarak yetiştirilmiştir. Onun Başvekilliği döneminde dindarlar üzerinde baskı oluşturulmamış, Hatay Cumhuriyeti de onun döneminde Türkiye Cumhuriyetine ilhak olmuştur.
Bayar dindar bir devlet adamıydı ancak bir o kadar da Cumhuriyetin temel değerlerine bağlı ve asla dinin siyasete alet edilmemesinden yanaydı. Nitekim Ezanın özgün biçimiyle okunmasına izin veren kanunun çıkarılmasında asla bunu bir istismar vesilesi yapmamış, aksine bazı CHP milletvekillerini de ikna ederek onların da bu kanuna oy vermelerini sağlamıştır. Bayar, Menderes döneminde İmam Hatip Okulları ve Yüksek İslam Enstitülerinin açılmaya başlamasıyla hurafelerden uzak gerçek din eğitimi verilmeye başlanmıştır. Bayar Laik Cumhuriyete her ortamda sahip çıkarken, laikliği asla din ve dindarlar üzerinde bir baskı unsuru olarak görmemiş aksine laikliği din ve vicdan özgürlüğünün teminatı saymıştır. Bu nedenledir ki Siyasal İslam Demokrat Parti döneminde halkta karşılık bulmamış, Arap ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de yeşerememiştir. İşte bu yüzden din istismarcıları ve siyasal İslamcılar Bayar’ı hiç sevmemişler ve hep karalamaya çalışmışlardır. Dindar demokratlar ise hep kucaklamışlardır.
Siyasal İslamcılar bu düşmanlığı o kadar ileri boyutlara taşımışlardır ki; Bayar’ın Atatürk’ün cenaze namazını kıldırmadığı, Milli Mücadele tarihinde bir Galip Hoca figürünün olmadığı, Bayar’ın dindar olmadığı gibi asılsız iddiaları ortaya sürmekten bile çekinmemişlerdir. Hatta daha da ileri giderek Bayar ve Menderes arasında fikir birliği olmadığı, Menderes’in idamına Bayar’ın sebep olduğu gibi safsataları bile dillendirmekten kaçınmamaktadırlar. Bayar’ı, Demirel’i dışlarken Menderesli, Özallı fotoğraflarla halkı aldatmaya çalışmanın sebebi de budur.
Maalesef bu safsatalara Bayar’ın adını taşıyan güzide üniversitemizin öğretim üyesi bir sözde bilim adamı da katılmaktadır. Bu zatın lisansı ilahiyattır, tarih doktorası yapmıştır ve ortaçağ tarihi profesörüdür. Yani yakın siyasi tarihimizle ilgili bir ihtisası yoktur, Bayar’ı ve Türk siyasi tarihini bilmediği ve sadece ideolojik bakış açısıyla konuştuğu her sözünden belli olmaktadır. Tarihi gerçekleri saptırmak, yalan yanlış iddialarla halkın zihinlerini bulandırmak bilime ihanettir ve bir bilim adamına da asla yakışmamaktadır. Ona göre, Celal Bayar bir Milli Kahraman değildir, Galip Hoca diye bir figür yoktur, Menderes ise sadece bir toprak ağası ve çiftçidir. Bu sözde bilim adamına göre Demokrat Parti Milli Şef İnönü’nün karşısına daha güçlü bir lider koymak zorundaydı ve o yüzden İnönü’nün yok etmeğe çalıştığı Atatürk’ü yeniden dirilttiklerini iddia etmektedir. Bu iddialara kargalar bile güler. Yerli, yabancı, taraflı, tarafsız yapılan bütün araştırmalar göstermektedir ki; 14 Mayıs vakası halkın oligarşik diktaya karşı başkaldırısı, hürriyet ve demokrasi talebi, hür ve eşit vatandaşlık taleplerinin bir sonucudur.
Benim Sayın Pakdemirli’den ricam Bayar’ın adını taşıyan üniversitede bir “Celal Bayar Araştırma Enstitüsü” kurması ve bu kabil safsatalar yerine gerçek bilim adamlarının katkılarıyla Celal Bayar’ın tarihi, siyasi kimliğini, Demokrasi tarihimizin, bilinmeyen yönlerini, tarihi gerçeklere ve bilimsel verilere dayanarak ve bir bilim adamı hassasiyetiyle araştırılmasını sağlamaktır. Böyle bir araştırmaya şahsen ben ve Demirci’deki Atıf Akın kütüphanesinde yer alan arşivimizle de katkı vermeye hazır olduğumu şimdiden taahhüt ediyorum. Sanıyorum Celal Bayar Vakfı ve Bayar’ın torunları Prof. Emine Gürsoy Naskali ve Prof. Akile Gürsoy Hanımefendiler de aynı duyarlılıkla desteklerini esirgemeyeceklerdir.
Seçkinci siviller, jakobenler, solcular, katı laikçiler, İnönücüler de asla Bayar’ı sevmemişlerdir. Zira Bayar Milli Şeflik döneminde bastırılan din ve vicdan hürriyetlerine, milletin inanç değerlerine sahip çıkmış, Ezanın özgün haliyle okunmasına dair yasakları kaldırmış, din hizmetlerini ve din eğitimini yaygınlaştırmış, teşebbüs hürriyeti ve daha liberal ekonomi anlayışını savunmuş, demokratikleşme hareketlerini başlatmıştır. Hepsinden önce bürokratik oligarşi ve seçkinci yönetim anlayışını terk ederek halkın büyük oranda yönetime katılmasını sağlamıştır. Çarıklı, kasketli, poturu yamalı diye aşağılanan halk vatandaş olduğunu hissetmiş, devlet erkanıyla, paşazadelerle, beyzadelerle, mütegallibe ile eşit haklara sahip olduğunu anlamıştır. Dahası, Milli Şeflik döneminde, paralardan, pullardan, devlet dairelerinden Atatürk’ün resimlerinin kaldırılması, Atatürk’ten sonra ikinci adam, Milli Şef yaratılmak istenmesi çabalarına son vermiş Atatürk’e yeniden itibar kazandırmıştır. Yıllardır sürüncemede bırakılan Anıtkabri tamamlatmış, Atatürk’ün etnografya müzesindeki na’şını muhteşem bir törenle ebedi istirahatgâhına tevdi etmiştir.  Mustafa Kemalin Cumhuriyeti kurarken hedeflediği ancak muhtelif girişimlere rağmen sağlığında gerçekleştiremediği Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma hedefini gerçekleştirmiştir. Mustafa Kemalin “ Köylü milletin efendisidir” ve “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözleri onun döneminde anlam kazanmıştır. Kısacası Bayar ve Menderes Atatürk’e yeniden hak ettiği değeri kazandırmakla sözde Atatürkçülere istismar edecekleri alan bırakmamışlardır.
Kürtçüler de Bayar’ı sevmezler. Zira Bayar, İsmet Paşanın uyarısına ve engel olmaya çalışmasına rağmen doğu ve güneydoğu Anadolu’da partisinin teşkilatlanmasını gerçekleştirmiş yöre halkının siyaset yoluyla devlet idaresine katılımını sağlamıştır. Demokrat Parti adayları da teşkilat üyelerinin iradesi doğrultusunda yöre halkının taleplerine uygun olarak belirlenmiş, gerek yerel yönetimlerde ve gerekse TBMM’de yönetime bilfiil iştirak etmişlerdir. Böylelikle Kürt asıllı vatandaşlarımız Türkiye Cumhuriyetinin asli unsurları ve eşit yurttaşlık haklarına sahip olduklarını idrak etmişler, ayrılıkçı görüşler taşıyanlara prim vermemişlerdir. Bu nedenledir ki Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanlığı ve DP iktidarı döneminde hiçbir silahlı kalkışma olayı yaşanmamıştır. Bu politikalar sayesinde kendilerine zemin bulamayan ayrılıkçı Kürtçüler bu yüzden Bayar’ı hiç sevmezler.
Bugün serbest seçimler sonunda seçilmiş ve ilk sivil cumhurbaşkanımız merhum Celal Bayar’ın 27. Ölüm yıldönümü. Doğduğu köy Umurbey’de ailesinin kurduğu Celal Bayar Vakfının imkanlarıyla yapılan anıt mezar, müze ve kütüphanenin bulunduğu komplekste devlet töreniyle anıldı. Devlet töreni olmasına rağmen devlet çok düşük profilde katılım sağladı. Kurucusu ve ilk genel başkanı olduğu Demokrat Parti ise il, ilçe yöneticileri düzeyinde iştirak etti. Oysa Genel Başkan Gültekin uysal daha iki gün önce Bursa’da sünnet şölenine katılmıştı, bu güne de kalamaz mıydı? Neyse ki idealist demokratlar, vefalı dostlarının evlatları, torunları oradaydılar. Konjonktür gereği yolunu şaşırıp CHP milletvekili olan demokrat misyonun evladı dostumuz Turan Tayan da oradaydı.
Bugün artık Türk milleti bir Mustafa Kemal çıkaramayabilir ama Galip Hocaya ve onun misyonuna o kadar ihtiyacımız var ki…   

22 Ağustos 2013 Perşembe

GERÇEK BİR "DEMOKRAT" SESLENİYOR

SAMET OCAKOĞLU, DP
Kime: gercek.demokrat@hotmail.com
***
Çok değerli Mustafa Nevruz SINACI Beyefendi
Kurucu Genel Başkanımız, Merhum 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın 27. ölüm yıl dönümünde Sayın Gültekin UYSAL'ın yayınladığı açıklamayı benimle de paylaştığınız için teşekkür ederim.
Siz değerli arkadaşımızın bu şerefli misyonun sadece bugün için değil gelecek nesillere içinde emanet ve istikamet olan öğretimizi diri tutmak için gösterdiğiniz saygıya değer çabalarınızı takdir duygularım ile izliyorum.
Bu değeriniz, Misyonumuza liderlik çağrısı yaptığım dönemde Türkiye'ye takdim ve vaad ettiğim yönetim kadroları arasında size de yer vermek sorumluluğunu bana yüklemişti. 
Buna Türk basını şahittir.
Mahmut Celal, Galip Hoca ve 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar uzaklaştıkça heybeti ortaya çıkan sıra dağlar gibidir.
Medeniyetimizi yok etme, topraklarımızın kaynaklarını ele geçirme emelleri önüne dikilen ve egede uyguladığı arındırma politikaları ile bütün yolsuzluk şebekelerinin şimseklerini üzerine çeken Mahmmut Celal'den kurtulmak isteyen melanet yuvaları devrin jurnal sistemini çalışltırarsak Mahmut Celal'den iftiralarla kurtulmak için entirika üzerine entirika çevirirleirken, yönetimin görevlendirdiği Kuşçubaşıeşref   Bayar hakkında araştırmaları ve takipleri sonunda bir rapor hazırlamıştı. Onurlu insan Kuşcubaşı Eşref, Bayar'ın ve bu toprakların kaderini etkileyen, Mahmut Celal Hakkında payitahta gönderdiği raporunda, dönemin en heybetli adamının ölmeyecek kadar yemek yediğini ve haysiyeti ile görev yaptığını yazmıştır.
Celal Bayar, Milli Mücadele'deki büyük fedakârlıkları, kahramanlıkları ve hizmetlerini anarken, son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ındaki  o yüreksiz ve kişiliksiz kalabalıklar içinde Misak_ı Milli'yi kaleme alan 8 kişiden birisi olduğunu ve Osmanlı Meclis-i Meb'usanını göreve davet eden. Bütün Anadolu’ya ışık olan konuşması ile İngilizlerin Meclisi Meb'usan'ı basma kararlarını erkene almasına neden olan adam olduğunu elbette hatırlamak gerekir.
Ben, babamın kurucu Genel Başkanı Bayar'ı tanırım. Onu pek alanda anlattım ve savundum. Yapabilmekten memnunum. 
Büyük bir hukuk mücadelesi olan 4'lü takriri hazırlayıp, savunurlarken  gerçekte demokratik rejimimizi yapılandırıyorlardı... Bedeli olmayan bir tek kazanımımız yoktur sözünün en güzel örneklerindendir. Bayar'ın 4'lü takrirden sonra başına gelenlerden sonra İzmir’e geldiğinde '' adeta devletin şimşekleri kafamda çakıyordu'' sözleri siyasetçiler hatta siyasete yeni girecekler için adeta bir ders niteliğindedir.
Demokrasinin ebedi şifresi olan Sine-i Millet kavramının anahtarı olan Hürriyet Misak-ı bildirisi; Celal Bayar'ın 1947 karanlığının aydınlatılabilmesini ana dava olarak görüp, arkadaşlarından  çözümü bulmalarını  istemesi ile ortaya çıkmıştır.

DP Genel Başkanı Gültekin UYSAL'ın; "Celal Bayar’ın 27. ölüm yıldönümü mesajı"

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, Demokrat Parti’nin Kurucusu ve İlk Genel Başkanı olan 3. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ın 27. ölüm yıldönümünde bir mesaj yayınladı:
“Yeni, Galip Hoca’lara ve Mücadele Adamlarına ihtiyacımız var..”, “Celal Bayar, Türk siyasetinin köklü çınarlarından biridir”, "Türk Milleti’nin zihnindeki varlığı asla sona ermez."
(DP Basın Merkezi- 22 Ağustos 2013)- Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, Kurtuluş Savaşı Mücadelesi’ne katılan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda görev alan, Demokrat Parti’nin Kurucusu ve İlk Genel  Başkanı, 3. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ın 27. ölüm yıldönümünde yayımladığı mesajda “ Yeni, Galip Hoca’lara ve Celal Bayar gibi ‘Mücadele Adamlarına’  ihtiyacımız olan günleri yaşıyoruz..” dedi.
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın, Celal Bayar’ın ölüm yıldönümü nedeniyle yayımladığı mesajın tam metni şöyle:
" Türk Milleti’nin zihnindeki varlığı asla sona ermez."
“ Millî Mücadele'nin başlaması ile birlikte Anadolu'ya geçerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ‘Galip Hoca’ olarak katılan, bir ‘Mücadele Adamı’ rahmetli Celal Bayar’ı, yokluğunu derinden hissettiğimiz bu son günlerde bir kez daha saygıyla anıyoruz. Celal Bayar’ın Kurtuluş Savaşı’ndaki mücadelesi, Cumhuriyetin kurulmasından sonra ekonomist olarak ülkenin kalkınmasına katkıları asla unutulmayacaktır.
Türkiye’nin ilk sivil Cumhurbaşkanı Rahmetli Celal Bayar, Mustafa Kemal Atatürk’ün en güvendiği kişi ve aile dostu olmuştur. Celal Bayar, Atatürk’ün emri ile ekonomik kalkınma ve yeni yatırımlar konusunda büyük bir başarı sağlayarak, Türk Ekonomisinin gelişmesini tesis etmiştir. Celal Bayar, ülkemizin imarı, ekonomik bakımdan güçlenmesi ve demokrasimizin gelişmesi için hayatı boyunca çaba göstermiş, milletimize önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Merhum Celal Bayar, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak ülkemize önemli hizmetlerde bulunmuş bir devlet adamıdır. Cumhuriyet’in kuruluşunda üstlendiği görevleri başarıyla yerine getirmiş olan Celal Bayar, Kurtulus Savaşı’nın ‘Galip Hoca’sı, cuntacıların kurduğu Yassıada Mahkemesi tarafından idama mahkûm edilmiştir.
“Celal Bayar, Türk siyasetinin köklü çınarlarından biridir”
Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün, Yüksek Haysiyet Divanı kararı ile CHP den ihraç edilmesinden sonra rahmetli Celal Bayar, arkadaşlarına yapılan bu antidemokratik muameleyi kınayarak CHP Milletvekilliğinden istifa etmiş,’’Sine-i Millete’’ dönmüştür.
Şerefli davanın takipçileri olarak,  kurucularımızdan aldığımız ilham ve donanımla haklı mücadelemize bugün de aynı inanç ve kararlılıkla devam etmekteyiz.
Türk siyasetinin köklü çınarlarından biri olan Celal Bayar’ın kurduğu ve “Yeter Söz Milletindir” diyerek iktidara taşıdığı Demokrat Parti'nin fikriyatı, ilk günkü gibi yerli yerinde duruyor. Bu çizginin Türk Milletinin aklında, kalbinde ve zihnindeki varlığı asla sona ermez.
Bugünkü İktidar Partisi’nin, Demokrat Parti hareketini sahiplenme girişimi, tamamen meşruiyetini genişletme çabasıdır. Biz ötekisi olmayan bir siyasal çizgiyiz. Bu hareketin tek ve gerçek temsilcisiyiz. Dolayısıyla doğru adres de biziz.
Celal Bayar’la başlayan 67 yıllık bir siyasi hareketin 2013 Türkiye’sinde hemen hemen tüm partiler tarafından referans alınması, DP'nin millet nezdinde varlığını canlı bir şekilde sürdürdüğünü gösterir.
“Türkiye’de değişimi biz başlattık”
Türkiye'de demokrasinin tüm kurallarıyla yerleşmesi sadece sözle olmaz, ruhen de demokrat olmanız gerekir. Bizim hareketimiz millet ve devlet kavramlarını yerli yerine koyarak, çarpıştırmadan bir noktada konsolide edebilme hareketidir. Milletimiz eninde sonunda gerçeği görecek ve kararını verecektir.
Biz Türkiye'de değişimi başlatan ve başaran bir çizgiyiz. Demokrat Parti yeniden sıçrama yapacak bir potansiyele sahip bir parti. Eğer köklü bir geleneğiniz varsa, sahip oldunuz değerler ve sorumluluklarla beraber bu cenderenin içinden çıkabilirsiniz. Demokrat Parti'yi hak ettiği yere taşımak ve milleti hizmet dışında şahsi hiçbir beklentimiz olmadan siyaset yapıyoruz.
‘Derdimiz Hürriyet’, ‘Derdimiz Demokrasi’ diyenlerle, adalet arayanların toplanacağı tek çatı, Demokrat Parti’dir.

Türk milletinin ve Demokrat Parti Teşkilatının gönlünde müstesna bir yere sahip olan Celal Bayar, her zaman saygıyla hatırlanacaktır. Vefatının 27. yıldönümünde 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı şükran ve rahmetle anıyor, ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum.”

Celâl BAYAR, 27. Yıl...

Türkiye Cumhuriyeti'nin 3. ve "ilk sivil Cumhurbaşkanı"; Tarihi ve Kadim Demokrat Parti (DP)'nin Kurucu Genel Başkanı, Son Komitacı Mahmut Celal Bayar vefatının 27'nci yıl dönümünde, doğum yeri olan Bursa'nın Gemlik İlçesi'nin Umurbey Mahallesi'ndeki anıt mezarı başında devlet töreni ile anıldı.
22 Ağustos 2013 12:27, [4967473] 
Doğan Haber Ajansı, BURSA
Türkiye'nin 3'üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar ölümünün 27'nci yıldönümünde, doğum yeri olan Bursa'nın Gemlik İlçesi'nin Umurbey Mahallesi'ndeki anıt mezarı başında devlet töreni ile anıldı.
Celal Bayar'ı anma törenine Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Durmuş Yılmaz, Başbakanlık adına Sağlık Bakan Yardımcısı Agah Kafkas, AK Parti Bursa MilletvekiliHakan ÇavuşoğluCHP Bursa Milletvekili Turan Tayan, Bursa Valisi Münir Karaloğlu,Bursa Garnizon Komutanı Tuğgeneral Ümit  Yılmaz, Gemlik Kaymakamı Cahit Işık,Gemlik Belediye Başkan Yardımcılarından Aydın Bayraktar, Muharrem Sarı ile bir çok siyasi partilerin temsilcileri ile vatandaşlar katıldı.
Saat 10.00'da, bir dakikalık saygı duruşunun ardından Bayar anıtına çelenkler sunuldu. Türkiye'nin 3'üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın torunları Akile Gürsoy ve Bilge Gürsoy da taziyeleri kabul etti.
Bayar'ı anma töreni Celal Bayar Vakfı Salonu'nda Bayar Belgeseli gösterisi ve mevlit okunmasıyla sona erdi.
Allah (CC) Rahmet eylesin. Cennet mekân olsun. 

13 Temmuz 2013 Cumartesi

DP Kayseri İl Başkanı İsmet ÖZBAKKAL, Demokrasi dersi verdi..

Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet ÖZBAKKAL:
İhlas Haber Ajansı: 12 Temmuz 2013, Kayseri
Demokrat Parti (DP) Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, İslam alemindeki kargaşanın hızla arttığını ve kardeş kanının akmaya devam ettiğini belirterek, ''Kırmadan, dökmeden, sandıkta hesaplaşan, darbebeklentisi olmayan, bilinçli bir Türkiye istiyoruz'' dedi.
Özbakkal, yaptığı açıklamada, Müslümanlar arasında dayanışma, sosyal yardımlaşma, sevgi ve kardeşlik duygularının doruğa çıkması beklenen MübarekRamazan Ayı’nda, İslam alemindeki kargaşanın hızla arttığını ve kardeş kanının akmaya devam ettiğini bildirdi. Özbakkal açıklamasında, ''Kavgaların, dargınlıkların unutulduğu, sevgi, saygı ve merhamet duygularının daha da pekiştiği içinde bulunduğumuz bu Ramazan Ayı’nda, küskünlükleri ve kavgaları unutarak, kötü sözlerden kaçınarak, birbirimize karşı saygı ve sevgiyi ön planda tutarak birlik ve beraberliğimizi güçlendirmeliyiz. Barış ve huzur aylarına başlangıç olmasını dilediğimiz bu mübarek günlerde aynı inancı taşıdığımız, tasada ve kıvançta bir ve beraber olduğumuz büyük milletimizin, her zamankinden çok daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacı vardır'' ifadelerini kullandı.
DP İl başkanı Özbakkal, ''Bu duygu ve düşüncelerle birlikte, Mübarek Ramazan Ayı’nın vatandaşlarımıza, aileleri ile birlikte mutlu, sağlıklı ve huzur dolu olmasını, ülkemizde, İslam aleminde ve tüm dünyada barışa vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Temennimiz demokrasiyi içine sindirmiş bir millet. Kırmadan dökmeden sandıkta hesaplaşan, darbe beklentisi olmayan bilinçli bir Türkiye istiyoruz'' dedi. (Kayseri, İhlas Haber Ajansı)
***
DP İl Başkanı İsmet ÖZBAKKAL Açıklaması
Demokrat Parti (DP) İl Başkanı İsmet Özbakkal, seçim barajının düşürülmesi gerekitğini söyledi."Demokrasinin sağlıklı işleyişi bakımından sakıncalı olan yüksekseçim barajının düşürülmesi gerekmektedir" ifadesinde bulunan Özbakkal, "Demokratik"...
02 Temmuz 2013 [4789773] İhlas Haber Ajansı
Demokrat Parti (DP) İl Başkanı İsmet Özbakkal, seçim barajının düşürülmesi gerekitğini söyledi.
"Demokrasinin sağlıklı işleyişi bakımından sakıncalı olan yüksek seçim barajının düşürülmesi gerekmektedir" ifadesinde bulunan Özbakkal, "Demokratik ülkelerde en az oranda tutulurken Türkiye de farklı sebeplerden dolayı yüksek tutulmaktadır" diye konuştu.
Özbakkal, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
"2002 Yılında yapılan millet vekili seçimlerinde AKP nin toplam oyları yüzde 34, CHPnin 19'du, seçim barajı nedeniyle o dönem meclise 2 parti girdi. O dönemde milletin iradesinin yarıya yakın kısmı TBMM'de temsil edilememiştir. Yüzde 10'luk seçimbarajı yasama için engel taşıdığı inancına sahip darbe yönetimlerinin bu uygulamasıdır ve henüz kaldırılmamıştır. Siyasal yaşamın tüm temsilcilerinin, adil birseçim barajı belirlenmesi gerekmektedir. Avrupa'nın en yüksek seçim barajı Türkiyede bulunmaktadır. Rusya'da yüzde 7, Avusturya'da 4, İsveç'te 4, Danimarka'da 2,Belçika'da 5, Moldova'da 6, Ukrayna ve Yunanistan'da 3'tür." - KAYSERİ
***
Demokrat Parti İl Başkanı İsmet Özbakkal:
Güncelleme : 07 Şubat 2013 09:51
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, yaptığı açıklamasında, “İmralı görüşmeleriyle Apo’yu kurtarmak isteyenler hüsrana uğrayacak” dedi.
Türkiye’nin geleceği için pozitif siyaset yapıyoruz. Hiç kimse Demokrat Partiyi görmemezliğe gelemez. Türkiye’de demokrasinin yerleşmesinde büyük mücadeleler vermiş bir partiyiz. Nasıl cemre toprağa düşerse biz de demokrat parti anlayışını milletimizin kalbine düşüreceğiz” diyen Özbakkal, “Yerine oturmuş bir demokrasiyle Milletin rahat bir yaşam süreceği ortadadır. Hukukun ve demokrasinin oturmaması ülkede gayri meşru şebekelerin oluşmasına sebep olur” diye konuştu.
Özbakkal, “Bir ülkenin başarısı hukukun ne kadar işlediği ile bellidir. Terör konusunda Türkiye sanki bir mücadele vermiş de kaybetmiş gibi bir psikoloji içinde böyle bir iklime sürükleniyor.
Ülkemizde kimlik sorunu yaratılarak, vatandaşlarımızın kafasını karıştırıyorlar. Toplumsal barışı siyasiler bozuyor. Asgari ücretin 774 TL olduğu, esnafın, sanayicinin, emeklinin sıkıntı içinde olduğunu görüyoruz.
Sadece oy kaygısıyla çıkarılan yasalar ve İmralı görüşmeleriyle Apo’yu kurtarmak isteyenler hüsrana uğrayacaklar.”
İhlas Haber Ajansı

7 Haziran 2013 Cuma

Büyük utanç! AKP'nin yüzkarası...

CHP Lİ İNCE'DEN  ESKİ DP Lİ SOYLUYA  GÖNDERME GİYDİĞİN DONU BİLE

CHP Lİ İNCE'DEN (tansu çiller'in genel başkan ettiği

ESKİ DP Lİ (d(y)p genel başkanı) SOYLUYA GÖNDERME: "GİYDİĞİN DONU BİLE..."

DHA
Yalova’da konuşan CHP Grup Başkanvekili ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce, geçtiğimiz günlerde
seçim bölgesine gelip kendisini eleştiren AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu’ya cevap
verdi. İnce, "Bak Süleyman, seni Türkiye’nin en meşhur adamı yaparım. Ben sana 5 numara büyük gelirim. 
Git kendi akranlarınla uğraş. Seni tüm Türkiye’ye rezil ederim. Giydiğiniz donu partiye ödettirmişsiniz, 
adamım diye geziyorsunuz piyasada" dedi.
CHP’li Muharrem İnce, Yalova’daki milletvekili irtibat bürosunda düzenlediği basın toplantısında AK Parti 
Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu’yu eleştirdi. Geçtiğimiz günlerde Yalova’daki bir açılışa gelerek Muharrem İnce’ye, "İki ayyaş sözünü her yerde ağzına dolamış, her yerde söylemeye çalışıyor. Bu bizim toplumumuzun dönem dönem kullandığı bir sözdür. Eğer söylediği sözle ilgili bir karşılık arıyorsa beyefendi, bir aynaya baksın" diyen Soylu’ya, İnce’den yanıt geldi. 
Soylu’nun, bir partinin genel başkanı olduğu dönemde içtiği birayı partiye ödettirdiğini iddia 
eden Muharrem İnce, "Süleyman’a bir sorum olacak. Sen bir partinin genel başkanıydın. O partide, giydiği donu, içtiğin birayı partiye kim ödettirdi? Bunlar ne utanmaz adamlar böyle. Giydikleri donu, içtikleri birayı partiye ödetiyorlar, ondan sonra ortalıkta geziyorlar. Kimin don parasını, içtiği bira parasını parti ödedi? Süleyman bunlara cevap versin. Ayrıca bir şey daha, bir zamanlar Tayyip Erdoğan’a, ’Bu Telekom’la ilgili sana hesap sormazsam namerdim’ diyordu. Süleyman sen namertsin O hesabı sordun mu? 
Bu hesabı sormadın. Hesap soracağın kişinin yanına gittin, biat ettin, yanaştın. Milletvekili olma sevdasına düştü. Yani ’Hesap sormazsam namerdim’ diyenler, gidip ona yağcılık yapacak, giydikleri donu, içtikleri birayı partiye fatura edecekler, sonra gelip burada, Yalova’da laf edecekler. Bak Süleyman, seni Türkiye’nin en meşhur adamı yaparım. Ben sana 5 numara büyük gelirim. Git kendi akranlarınla uğraş. Yalova’ya gelip, benim memleketime gelip bana laf söyleme. Seni tüm Türkiye’ye rezil ederim, perişan ederim. O faturayı paylaştırtma bana. O faturayı paylaşırım bak. Bu kadar utanmazlık olmaz. Giydiğiniz donu partiye ödettirmişsiniz, adamım diye geziyorsunuz piyasada" diye konuştu.
"CHP ORGANİZASYONU DEĞİL, MİLLETİN DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK TALEBİDİR"
Taksim’deki olaylarla ilgili de konuşan İnce, "Bu bir CHP organizasyonu değildir. Bu milletin demokrasi, özgürlük talebidir. Bugün sokaklarda olan insanların içerisinde CHP’liler de var, başka partililer de var. 
Bu bir parti meselesi değil. Başbakan şunu anlamalıdır, ’Öfke bir hitabet sanatıdır’ diyordu. Şimdi milletin öfkesinin altında kaldı, Başbakan. Hala bunu daha okuyamamış, yangına körükle gitmeye çalışıyor. Bu Taksim’deki, Gezi Parkı’ndaki iki ağaç meselesi değildir. Bu 1 Mayıs’ta işçileri gazlamanın onun öfkesidir, HES’lere direnen insanları coplattın onun öfkesidir, ODTÜ’ye 5 bin polisle girdin onun öfkesidir, medyayla 
ve ele geçirdiğin adalet kurumuyla insanları hizaya getirmek istiyorsun, onun öfkesidir, toplum 
mühendisliği yapmak istiyorsun, insanların yaşamını düzenlemek istiyorsun onun öfkesidir" dedi.
İnce konuşmasını, "Bu kutlayamadıkları bayramların, Silivri’deki tutsakların, içeri attığın gazetecilerin, 
dövdüğün insanların, ’kindar nesil yetiştireceğiz’ demenin, ayyaş dediği, insanlar kime dediğini anlamıştır 
onun öfkesidir, şehitlere kelle demenin, Reyhanlı’daki vatandaşlarımızın ölümünün öfkesidir. Bütün bunlar 
bir demokrasi talebidir" diyerek sürdürdü.
POLİSLERİN HAKKINI DA BİZ SAVUNDUK
Başbakanın, demokrasinin seçimlerden ibaret olmadığını bilmesi gerektiğini söyleyen CHP’li İnce, 
sözlerini şöyle tamamladı:
"Demokrasilerde protesto, gösteri hakkı, muhalefet vardır. Başbakan bunu öğrenmelidir. Bu tramvay demokrasisi değildir bizim istediğimiz, gerçek demokrasidir. Polislere de şunu söylemek istiyorum: 
Bakın değerli arkadaşlar, gariban çocuklarıdır onlar ama haddini aşıyorlar bazen. Yani emekli 
olduklarında maaşları yarı yarıya düşüyor. Onların haklarını biz savunduk mecliste CHP milletvekilleri 
olarak. Hatay’da AKP milletvekilinin oğlu, polisleri hizaya geçirdiğinde o polislerin hakkını biz koruduk. 
Şimdi de vatandaşların haklarını savunuyoruz. Utanmıyor musunuz, insanların evine gaz atıyorsunuz? 
Bu emirleri dinlemeyin, kanunsuz emirleri dinlemeyin. Yarın arkanızda durmaz o amirleriniz sizin. 
Onların hepsi gidecek bu memleketten. Vatandaşlarımıza da şunu söylemek istiyorum. Bugün herhalde NTV’nin önünde protesto yapmışlar. Oradaki medya çalışanlarının, temizlikçinin, güvenlikçinin, sekreterin, memurun, işçinin bir günahı yok. Sizin derdiniz medya patronlarıyla olmalı. Gariban çalışanlarla değil."
kaynak: vatan