Doç. Dr. Mehmet ÖZDEMİR |
Tarihi ve Kadim Demokrat Parti’nin 69. Kuruluş Yılı
Doç. Dr. Mehmet ÖZDEMİR
Türkiye, sonu giderek kararan bir yolda hızla
ilerlemektedir. Bir taraftan PKK ile yürütülen, milletten ve onun
Meclisi’nden kaçırılarak yürütülen görüşmeler, geleceğimizi tehdit etmektedir.
Diğer taraftan Türk milletinin manevi değerleri yıkılmış, hırsızlığın ve
ahlaksızlığın meşru ve olağan görüldüğü bir devir açılmıştır.
“Yeni Türkiye” adı atlında Türk Devleti’nin temelleri yıkılmaktadır. Tüm diktacı rejimler kendilerini hep “yeni” olarak tanımlarlar. Bu kavramın başının ne İslam felsefesinden ne batı düşüncesinden hiç anlamadığı ortadadır. Velhasıl Demokrat Parti’nin 69. kuruluş yılına kapkara bir tablo içinde giriyoruz.
“Yeni Türkiye” adı atlında Türk Devleti’nin temelleri yıkılmaktadır. Tüm diktacı rejimler kendilerini hep “yeni” olarak tanımlarlar. Bu kavramın başının ne İslam felsefesinden ne batı düşüncesinden hiç anlamadığı ortadadır. Velhasıl Demokrat Parti’nin 69. kuruluş yılına kapkara bir tablo içinde giriyoruz.
“Demokrat Parti’nin kuruluşu ve iktidara gelişi bir
destandır”
Demokrat Parti 7 Ocak 1946 yılında kuruldu. Kuruluşu ve iktidara gelişi ayrı bir destandır. “Çiftçiyi topraklandırma kanunu” dolayısıyla CHP içinde muhalefeti temsil edenler, anılan kanuna karşı “Dörtlü takrir” olarak bilinen bir önerge verdiler. Bu gelişmeden sonra parti içinde muhalefeti sürdüren Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, CHP’den ihraç edildiler. Takririn diğer imzacısı Celal Bayar ise önce milletvekilliğinden sonra da CHP’den ayrıldı.
Demokrat Parti 7 Ocak 1946 yılında kuruldu. Kuruluşu ve iktidara gelişi ayrı bir destandır. “Çiftçiyi topraklandırma kanunu” dolayısıyla CHP içinde muhalefeti temsil edenler, anılan kanuna karşı “Dörtlü takrir” olarak bilinen bir önerge verdiler. Bu gelişmeden sonra parti içinde muhalefeti sürdüren Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, CHP’den ihraç edildiler. Takririn diğer imzacısı Celal Bayar ise önce milletvekilliğinden sonra da CHP’den ayrıldı.
Böylece Demokrat Parti 7 Ocak 1946’da “Dörtlü Takrir”e imza
koyanlar tarafından kuruldu.. Kurucularından üçü İstiklal Madalyası sahibi,
Kurtuluş Savaşı kahramanıdır; diğeri Ordinaryüs Profesör, Türkoloji alanında
bir otoritedir.
“Dörtlü Takrir”e güç kazandıran imza, elbette ki Atatürk’ün
son Başvekili Celal Bayar’ın imzasıdır.
Celal Bayar’ın ömrü, politika ve mücadeleyle geçmiştir. Bir
taraftan Yunan Ordusu karşısında silahlı mukavemet etmiştir; diğer taraftan da
ciddi bir iktisatçı ve bilge bir devlet adamıdır.
Adnan Menderes, Çakırbeyli Çiftliği’nin sahibi genç bir
aydındır. Tarih okuyor, tarım işleriyle uğraşmaktadır. Atatürk’ün özel
teşvikiyle politikaya giriyor. Celal Bayar, bu genç politikacının Halk
Partisi’ne kazandırılmasında yarar görüyor ve 31 yaşında CHP Aydın Milletvekili
oluyor.
Refik Koraltan, TBMM’nin Birinci Dönemi’nde milletvekili
seçilmiştir. Hukukçudur. Cumhuriyetin özellikle ilk yirmi yılı içinde,
Atatürk’ü ve CHP’yi hararetle desteklemiştir.
Bu dört kurucu bir araya gelip Demokrat Parti Programı’nı
kaleme almaya hazırlandıkları sırada, o günkü Türkiye’nin sosyal ve siyasi
durumu hakkında ulaştıkları fikirler, son derce önemlidir.
Yapılan müzakerelerden sonra Atatürk ilkelerinin yurtta
yerleşmiş ve ulusça benimsenmiş olduğuna olan inanç pekiştirildi. İnkılaplar
Çağı Atatürk’ün ölümüyle kapanmış, sosyal gelişim ve ilerleme (tekamül) çağı
başlamıştı. Atatürk devrimleri sağlamdı ve oturmuştu. Bunların daha da
geliştirilmesi gereklidir.
İnkılapların en büyüğü olan cumhuriyet, demokrasi esasları
ile desteklenerek hedefine ulaştırılmalıdır.
“Devletten millete doğru” değil, “Milletten devlete doğru”
Ta, III. Selim’den bu yana bütün yenilik hareketleri tepeden
tabana, yukarıdan aşağıya yapılmıştır.
Devletin “üst yapısını” oluşturan güçler, çeşitli nedenlerle
“Batılılaşma” zorunluluğunu duymuş ve bunu “alt yapıya” kabul ettirmeye
çalışmıştı.
Artık yola çıkmış oldukları 1945 yılında alt yapının bu
kurtarıcı fikirlerle bilinçlenmiş olduklarında mutabıktılar. Artık “devletten
millet doğru” değil, “milletten devlete doğru” bir fikir ve uyarma akımının
başlaması gerekliydi.
Olgun bir ulus olan Türk Milleti, kendisini idare etmeye
muktedirdi. Öyle ise kurulacak parti, devlet yönetimini aşağıdan yukarıya doğru
işleten bir parti olmalıydı.
Bu çağdaş bilim anlayışına uygun fikirler, demokrasi
konusundaki görüşlerini de berraklaştırıyordu.
“Biz, demokrasiye yönelmekle, siyasi bünyemizde temelden
bazı değişiklikler yaptığımız sanılır. Bu, hakikat değildir. Bizde derebeylik,
kölelik bunun sonucu olan aristokrasi olmadığı için, devlet doğrudan sınıfsız
bir kitleye, halka dayanmıştır.
“Demokrat Parti, Türkiye’nin her yönüyle ayrıntılı bir
tahlilini yapmıştır”
Halk, devlet idaresine, seçimsiz iştirak etmektedir veya
“biat” ve “itaat” hakkı ile manevi bir seçim yapar. Böyle olmasa, demokrasi
bizi bin yıllık geleneklerimizin dışına düşürürdü. Bizim yapacağımız iş, işte
bu manevi seçimi, maddi seçim haline getirmektir.
Türkiye’nin her yönüyle ayrıntılı bir tahlilini yaparak
kurulmuş ilk, dışımızda kurulanlara bakacak olursak son partidir Demokrat
Parti.
Görüşlerinin son derece doğru, son derece tarihi ve sosyal
gerçeklere uygun olduğu bilimsel bir gerçektir.
Demokrat Parti çok ciddi bir fikri hazırlık aşamasından
sonra kuruldu.
O dönemin çok güç ulaşım ve haberleşme imkanlarına rağmen
kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. Yurdun birçok yerinde örgütlendi. Binlerce
üyeye sahip oldu. On binlerce taraftar edindi. Giderek bu sayılar daha da
arttı. Demokrat Parti’ye gönül verenler milyonlara ulaştı.
Durum böyleydi ama zamanın iktidarı bu gelişmeyi durdurmak,
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesini engellemek istiyordu. Önce ilk genel
seçimleri yapması gereken tarihten 15 ay geriye, 1946 Temmuz’una aldı. Seçimler
Ekim 1947’de değil, 21 Temmuz 1946’da yapılacaktı. Cumhuriyet halk Partisi ve
İnönü, böylece Demokrat Parti’yi hazırlıksız yakalayacaktı.
Demokratik seçimlerin önemli kuralı “gizli oy, açık tasnif”
ilkesi bu seçimlerde ters işlemiş, “açık oy, gizli tasnif” şekline dönüşmüştü.
Seçim sonunda da oy pusulaları yakılacaktı.
“Seçimleri Demokratlar kazandı, mazbataları Halkçılar aldı”
Tabii sonunda bu senaryoya uygun bir tablo belirdi.
Cumhuriyet Halk Partisi 395, Demokrat Parti’nin 66 milletvekilliği kazandığı
açıklandı.
Burhan Felek, o günlerde yazdığı bir yazıda iktidarın
sahteciliğini şöyle tanımlamıştı; “Seçimleri Demokratlar, mazbataları Halkçılar
kazandı.”
Demokrat Parti, ilk Meclis’e girişinden itibaren çok ciddi
bir hazırlıkla iktidara yürümesini devam ettirdi.
Kuruluşunun 1. Yıldönümünde 1. Büyük Kongresi’ni yaptı.
7 Ocak 1947 günü toplanan Kongre, 5 gün sürdü. Türk
Milleti’nin siyasal beklentilerine cevap niteliği taşıyan bir belgenin
yayınlanmasıyla kapandı.
Bu belge, siyasi tarihimizde “Hürriyet Misakı” olarak
adlandırılacaktır.
Bildiride Türk demokrasisi için her zaman önemini koruyacak
3 hususa yer veriliyordu:
1. Antidemokratik ve Anayasa’ya aykırı kanunlar
kaldırılmalıydı.
2. Seçimler devlet memurları tarafından değil, hukuki
mercilerce kontrol edilecek bir düzende yapılmalıydı.
3. Cumhurbaşkanlığı makamıyla parti liderliği birbirinden
ayrılmalıydı.
Demokrat Parti’nin 2. Büyük Kongresi 20 Haziran 1949’da
toplandı. Genel seçimlere bir yıldan az zaman kalmıştı. Parti, iktidar yolunda
önemli kararlar aldı.
5 gün süren kongre, siyasal tarihimizde yer alacak bir
bildiri ile sona erecekti. Bildirinin adı “Milli Teminat Andı” idi. Milli
Teminat Andı’nda seçim kanunu ile ilgili ihlallere temas ediliyor, bu
davranışların kişilerin tabii haklarının ihlali anlamına geleceği vurgulanıyordu.
Vatandaş bu durumda gerekirse kendini de oyunu da
koruyabilecekti.
Ve CHP ne yaptıysa oyunları tutmadı, evdeki hesapları
çarşıya uymadı. Demokrat Parti 14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimlerde büyük bir
zafer kazandı. Oyların yüzde 53’ünü alarak Meclis’e 408 milletvekili sokmayı
başardı.
İktidar partisi ise yüzde 39 oyda kalmış ancak 69
milletvekili kazanabilmişti.
Buraya kadar Demokrat Parti’nin kuruluşunu ve iktidar
yolculuğunu anlatamaya çalıştık.
“Demokrat Parti Türkiye’nin meselelerini ve bunların çözümünü
biliyordu”
Demokrat Parti, Türk Milleti’nin kendisini milli iradeyle,
kendi öz iradesiyle yönetme isteğini dile getirmiştir.
Bunun kendi kadrolarıyla olabileceğini söylemiştir.
Türk Milleti’nden bunun için yüksek oranda oy almış;
icraatlarıyla, eserleriyle bunu göstermiş bir siyasal kuruluştu.
Demokrat Parti serbest oy mekanizmasına bağlı demokratik
düzene inanmaktaydı. Sonuna kadar bunun kurallarına uymuştu.
Demokrat Parti Türkiye’nin ekonomik başarılara ihtiyacı
olduğunu görüyor, bunun çözüm yollarını biliyor ve uyguluyordu. Bunu
gerçekleştirmek için de en ücra köyden, başkente kadar her tarafta kalkınma
hamlesine girişmiş, bunda büyük ölçüde başarı kazanmıştı.
Demokrat Parti Türk insanına, Türk ülkesine layık büyük
eserlere imza atmıştı.
Demokrat Parti, demokratik ülkelerin Türkiye’ye saygı
duyacakları bir dış politikanın kurucusu olmuştu. Uyguladığı dış politikayla
Türkiye’ye hür dünyada onurlu, saygın bir yer kazandırmıştı.
“Yeter! Söz Milletindir!”
Demokrat Parti, “Yeter! Söz Milletindir” demişti. Türk
milletine kendi geleceği için söz hakkı verilmesini istemişti. Türk milleti
demokratik hayatın ancak bu parolayla gerçekleşeceğini bilmekteydi. Bunu da
ancak Demokrat Parti’nin başaracağına inandığı için ona güvenmiş, ona oy
vermişti.
Demokrat Parti kurucuları, Milli Mücadele’de Cumhuriyet’in
ilanı sırasında Atatürk’ün yanında, yakınında olmuş kişilerdi. Türk Milleti
Demokrat Parti’ye bunun için güvendi. Onu bu yüzden benimsedi.
Demokrat Parti yöneticileri halkın arasından gelmiş
insanlardı. Halkın dertlerini, ihtiyaçlarını bilen kişilerdi. Onlar Türk
Milleti’ne güven veriyordu. Türk Milleti’nin Demokrat Parti’ye bu inançla
verdiği destek onu her seçimde en büyük parti yaptı.
Demokrat Parti bu destekle hiçbir partinin erişemediği
siyasal başarılar kazandı.
Demokrat Parti halkla devleti bütünleştirdi. Bunu, ayrım
yapmadan, kin göstermeden, sevgi, şefkat ve eserleriyle yaptı.
Türk Milleti Demokrat Parti’yi özlüyor.
O’nu ve O’nun misyonu’ndan gelenleri bekliyor.
Bu karanlık yoldan başka türlü çıkamayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder