18 Şubat 2014 Salı

MANİFESTO ::: ATATÜRK, BAYAR, MENDERES ÇİZGİSİ MUASIR MEDENİYET VE MİLLİ SENTEZ'İN/YAPININ BİLEŞKESİ

MANİFESTO
ATATÜRK, BAYAR, MENDERES ÇİZGİSİ
MUASIR MEDENİYET VE MİLLİ YAPININ BİLEŞKESİ
Türk İstiklal Savaşı dünya tarihine bir ilk …
Tarih boyunca Türk Milleti üzerinde değişik senaryolar uygulamaya kondu. Her senaryonun hedefi değişmiyor, sadece aktörleri ve yerli işbirlikçileri değişiyordu. Hedef, Türk varlığını bu coğrafyadan silmekti. Son ve tehlikeli senaryo 1. Dünya Savaşı sonrası “Sevr” adlı olanı idi.
Bu senaryo, Mustafa Kemal adında bir askerin ve liderin başlattığı Türk İstiklal Savaşı ile akamete uğratılacak ve emperyalizm “geldiği gibi gidecekti…” Öyle oldu, emperyalizm Anadolu topraklarından geldiği gibi gitti.
Bu öyle bir savaştı ki; bir milleti tarih sahnesinden silmeye yönelik ölümcül saldırıya, o millet yaşama azmi ile karşı koydu.
Bu öyle bir savaştı ki; dünyanın mazlum milletlerine istiklalin nefes almak kadar yaşamsal olduğunu gösterdi.
Bu öyle bir savaştı ki; toplumların birlik ve beraberlik içinde olabilirlerse “yedi düveli” yenebileceklerini gösterdi ve mazlumların kendilerine güvenmelerini sağladı.
Sonuç olarak Türk İstiklal Savaşı dünya tarihine bir ilk olarak kaydedildi… Celal BAYAR bu kutsal harbin Kuvayi Milliye komutanı, Galip Hocası idi
Ardından Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün Türk aydınlanmasının kilometre taşlarını oluşturan büyük devrimleri ışığında toplumsal ve ekonomik kalkınma savaşı başladı.
Bir başka ifadeyle Türk insanının milli yapısı ile muasır medeniyetin oluşturduğu bileşke genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi, temel düşüncesi haline geldi.
Bu dönemde BAYAR, ATATÜRK’ ün en yakınındaki kişilerden biri, ekonomiyi emanet ettiği İş bankası Genel Müdürü, İktisat Vekili ve Son Başbakanı idi.
Milli Sentez ve Muasır Medeniyet bileşkesi
ATATÜRK’ü kaybedişimizden ve peşinden gelen 2’nci Büyük Savaştan sonra Dünya yeni bir döneme girdi.
1946’da Mustafa Kemal Atatürk’ün formüle ettiği temel felsefe, demokratik rejime geçerken bu kez yine BAYAR’ ın liderliğinde yeniden yapılandırıldı.
Demokrat Parti felsefesi milli ve manevi değerlere saygıyı, ekonomi ve bilim temelinde kalkınmayı esas aldı. 1946-1960 arası dünyanın yeniden kuruluşuna sahne olurken genç Türkiye Cumhuriyeti açısından demokrasinin yerleştirilmeye çalışıldığı, milli hassasiyetlerin korunarak uluslararası gelişmelerin takip edildiği dönem oldu.
O dönem, etnik ve dini ayrım gözetilmeksizin Mustafa Kemal’in çizdiği yol haritasına uyulan bir dönemdi.
Demokrat Parti’nin en önemli varlık sebebi ise, Celal Bayar’ın Atatürk İçin söylediği, “seni sevmek milli bir ibadettir” cümlesi ile formüle edilmişti. Celal Bayar’ın Atatürk’ün mirasını gelecek nesillere aktarma misyonu olan “Milli Yapı ve Muasır Medeniyet bileşkesi,” süreç içinde Merkez sağ olarak adlandırıldı.
Bu misyon Adnan Menderes gibi liderlerle sürdürüldü.
Ve ne yazıktır ki sonraki dönemde bu miras kesintiye uğradı. 
Merkez sağı besleyen damarlar kesildi.
Ancak bir gerçek, özellikle bugün çok net olarak ortaya çıktı. Her ne kadar sahipsiz bırakılsa da, yaşam damarları kesilse de bu felsefe yaşamaya devam etti. Çok daha önemlisi, bugün Türkiye’ de ve bölgemizdeki son gelişmeler ışığında “Tek çözüm” olduğunu ispat etti.
Atatürk-Bayar ikilisinin şahsında vücut bulan, Menderes tarafından sürdürülen “Merkez Sağ” çizgi, yani “Milli yapı ve muasır medeniyet bileşkesi” tek çaredir.
ATATÜRK, BAYAR, MENDERES ÇİZGİSİ
Bu çizginin temsil ettiği düşüncede Türk-Kürt, Alevi Sünni veya bir başka isim altında ayrışma yoktur. Türkiye Cumhuriyeti bir bütün olarak kabul edilir, bu toprakları vatan yapan ve etnik-dini kökenlerine bakmaksızın, kefensiz toprağa düşen kınalı kuzuların yüzüsuyu hürmetine bu toprakların üzerinde yaşayanlar bu devletin eşit vatandaşları olarak görülür.
Bu çizgide felsefesinde Atatürk ve İslam birbirinin alternatifi değil, birbirini tamamlayan unsurdur.
Bu fikrin gücü, İstiklal Savaşı’nda Türk’ünü de Kürt’ünü de, Müslüman’ını da gayrimüslimini de tek bir ideal etrafında toplamayı başaran Atatürk’ten kaynaklanmaktadır.
Bu ideal; emperyalizme karşı vatan aşkıdır.
Bu ideal; Müslüman kimliğini koruyarak laik, çağdaş birey olabilme ilkesidir.
Bu ideal; Türkiye’ye sömürge anlayışı ile yaklaşan dönemin Dünya Bankası Türkiye temsilcisini ülkeden kovabilme iradesidir. Bütün ülkeyi bir baştan bir başa barajlarla, dumanı tüten fabrikalarla, altın başaklı tarlalarla, rafinerilerle, limanlarla donatma sevdasıdır
Bu ideal; Kıbrıs’taki Türkler’in haklarını koruyan anlaşmayı yaparak 1974’e imkan sağlayan milli duruştur.
Bu ideal; o dönemin şartları gereği NATO’ya girerken milli menfaatler gereği Avrasya politikalarını da geliştirme öngörüsüdür.
Bu ideal; Atatürk’ün çizdiği yol haritasında ilerleyerek, laik, demokratik yapısını koruyarak bölgesinde model ülke olabilme başarısıdır.
SONUÇ: 
Bugün merkez sağı besleyen (tarihi, tabiî, milli, ilmî ve geleneksel) damarların yeniden açılması gerekmektedir.
Gaye bu ülke insanının milli ve manevi değerlerini kullanarak “geldikleri gibi gidenleri” geri çağırmak değil, o gidenlerin temsilcilerinin Türkiye önünde saygıyla eğilmelerini sağlamaktır. Bu toprakların genlerinde yer alan “hoşgörü, anlayış” kavramlarını yeniden hakim kılmak, “sabah namazı için sabahın köründe camiye gitmek için evinden çıkan ile sabahın köründe evine gitmek üzere meyhaneden çıkanın sokakta selâmlaşacağı hoşgörü iklimini” yaratabilmektir.
Laik, demokratik, kalkınmış, yurtta ve dünyada barış ilkesi ilkesini hayata geçirmiş, mutlu ve huzurlu yurttaşları olmaktan kıvanç duyacağımız bir ülkeyi yeniden hayata geçirebilmektir.
Atatürk-Menderes-Bayar felsefesinin bugünün şartlarına uyarlanarak yeniden hakim kılınması sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti için değil, dünyanın mazlum milletleri, İslam alemi ve İslam dini açısından da yaşamsal önem taşımaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder