24 Mayıs 2016 Salı

Meşru Devlet, Cumhuriyet ve demokrasi’de kırılma; İnsan hakları, adalet ve hukuku çökertme kalkışması. 27 Mayısın 56. yıl dönümü: 27 Mayıs 2016-Cuma

27 MAYIS İSYANI; 2. KARŞIDEVRİM, 3. CUMHURİYET’İN SONU
Meşru Devlet, Cumhuriyet ve Demokrasi’de Kırılma; İnsan Hakları, Adalet ve Hukuk’u çökertme kalkışması. 27 Mayıs'ın 56. yıldönümü, 27 Mayıs 2016-Cuma!..
27 Mayıs isyanı 56. yıl sonra öfkeyle hatırlanıyor. Demokrasiye vurulan bu "ilk darbe" nasıl gerçekleşti. İşte, 27 Mayıs'a giden günlerin kronolojisi 
27 Mayıs kalkışması, 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti'nin (DP) Türkiye'yi "baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" gerekçesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bir grup subayın 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine tamamıyla el koyması sonucu gerçekleşen isyan ve dış destekli bir kalkışmadır.
1950'den itibaren seçimleri düzenli olarak kazanan DP, 10 yıl boyunca iktidarda kaldı. Adnan Menderes'in başbakanlığında kurulan son hükümet; 27 Mayıs 1960'ta, sözde (haşâ) ordu adına Amerika tarafından güdülen bir avuç sergerdenin yönetime el koymasıyla son buldu.
1961'de, Yassıada'da kurulan insanlık, adalet, ahlâk ve hukuk dışı, mütegallibe tiyatrolarında, namı diğer sömürge mahkemesinde yargılanan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan haksız yere, alçakça idam edildi.
27 MAYIS DARBESİNİN KISA KRONOLOJİSİ
Adnan Menderes'in 1 Mayıs 1960'ta yaptığı radyo konuşması,
1 Mayıs'taki sokağa çıkma yasağı nedeniyle evlerinde kalan İstanbullara rağmen, dışarıda iki protesto gösterisi düzenlendi. Başbakan Menderes, radyodan bir açıklama yaparak: “Memleketimiz ne bir ihtilal karşısındadır, ne de ihtilâlin sözde haklı sebepleri bu ülkede mevcuttur" dedi. Sözde bunalımın aşılması için cumhurbaşkanının istifasını isteyen Kara Kuvvetleri Komutanı ve menfur kalkışmacıların maşası Orgeneral Cemal Gürsel'e iki ay zorunlu izin verildi ve izin sonunda emekliye ayrılacağı bildirildi.
5 Mayıs'ta, 555K parolası ile toplaşan bir grup ipini koparmış ücretli serseri, Ankara Kızılay Meydanı'nda üniversite gençliği namına iğrenç protesto gösterileri düzenledi. Göstericilerin arasına giren ve hakikati haykırmak isteyen Baş Vekil Adnan Menderes, ajan provakatörler tarafından, edepsizce, hunharca ve haince tartaklandı, rencide edildi, alçakça itilip kakıldı.
6 Mayıs'ta İsmet İnönü NATO ülkeleri gazetecileriyle bir basın toplantısı düzenledi ve serbest seçimle iktidarın değişmesini istedi. Bu sırada gezilerine devam eden Adnan Menderes 15 Mayıs'ta İzmir'de, 17 Mayıs'ta Manisa'da meydanları hınca hınç dolduran yüz binlere konuştu.
21 Mayıs'ta güdümlü Harp Okulu öğrencileri sessiz bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bunun üzerine, Menderes, Yunanistan gezisini iptal etti.
22 Mayıs'ta, “yalan, iftira, furya, alenen tahrik ve kışkırtmanın önlenemez hale gelmesiyle” Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı haberleşmeye sansür koydu. Gece 20:00'den sabah 05:00'e kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 24 Mayıs günü muhalefet meclisi terk etti ve mecliste konuşmalar yasaklandı.
Ülkenin içinde bulunduğu durumu açıklamak için yurt genelinde gezilere çıkan Menderes, 25 Mayıs'ta Eskişehir'de bir açıklama yaparak Tahkikat Komisyonu'nun üç ay sürecek çalışmasını kısa sürede bitireceğini belirtti. Aynı gün tahkikat komisyonu çalışmasını tamamladı. CHP’nin bütün ihanet ve kumpaslarını belgeleyen rapor, düşmanlarda çok büyük bir şok, korku ve paniğe yol açtı. Bu korku, şok ve panik ihaneti tetikledi ve hainler düğmeye bastı. Menfur efendilerinin izniyle ihaneti dehşete iblâğ ederek kalkışmayı başlattılar. 27 Mayıs günü Menderes Kütahya yolunda tutuklandı. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar en hain ve en iğrenç ihanete maruz kalarak, kendi kapı köpeğinin saldırısına uğratıldı. Genel Kurmay Başkanı en alçakça muameleye maruz kalarak hayatı gasp edildi. Başvekil gece Ankara'ya getirildi. Ordu adına hareket ettiğini iddia edecek kadar mel’un 38 hain yönetime el koydu!
27 Mayıs saat 04:36'da Ankara Radyosu'ndan albay Hüseyin Feyzullah tarafından yapılan bir anonsla yönetime el konulduğunu bildirildi. Aynı saatte bütün kapılar tutulmuş, Cumhuriyet, adalet ve demokrasi neferleri çoktan tutuklanmıştı bile. Başlangıçta kısa bir süre belirsizlik olsa da, bir süre sonra darbecilerin İstanbul ve Ankara'da yönetime el koydukları anlaşıldı.
Darbenin lideri ilan edilen Orgeneral Cemal Gürsel, saat 16: 00'da radyoya bir açıklamada daha bulundu ve ihtilal (isyan) süresince meclis yerine yasama organı şeklinde çalışması için kurulan (Milli) Birlik Komitesi'nin üyelerini açıkladı. Yeni bir anayasa hazırlanmasını istedi.
28 Mayıs'ta (sözde) Milli Birlik Hükümeti kuruldu.
30 Mayıs'ta İçişleri Bakanı Namık Gedik intihar etti.
Yassıada duruşmaları; Adnan Menderes'in sesinden Yassıada Savunması
Ekim 1960'ta başlayan Yassıada duruşmalarında, Demokrat Parti yöneticileri yargılanmaya başladı. 14 Ekim'de gerçekleşen ilk davada konuşan Adnan Menderes'in ardından öğleden sonra gerçekleşen celsede konuşan eski cumhurbaşkanı Celal Bayar, Afganistan kralının kendisine görevi sırasında “şahsen” hediye ettiği Afgan tazısını bin liraya bir iktisadi devlet teşebbüsüne neden sattığını açıkladı. Sebep olarak "çeşme yaptırmasını" gösteren Bayar'ın davası, güdümlü hukuk haini reziller tarafından “anayasayı ihlal davasına” bağlandı. Kurtuluş Savaşı Gazisi, Şeref Madalyalı Celâl Bayar, bu acuzelerce ayrıca, Kurtuluş Savaşı'ndan kaçmak ve İstanbul'daki (Ermeni-Yunan kumpası) 6 -7 Eylül olaylarından sorumlu tutularak, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ve eski İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'la birlikte yargılandı. Gizli yapılmasına karar verilen bu dava sonunda ilk celse tamamlandı.
31 Ekim'deki duruşma, tam bir yalan-dolan, düzmece ve kurmaca bir senaryo olan "bebek” davasıyla başladı. Menderes'i itibarsızlaştırma amacı taşıyan bu davada Başbakan'ın gayrı meşru bir bebeği olduğu ve bebeğin öldürüldüğü isnat edilerek, çok hayâsız bir iftira iddia ediliyordu. Bu çok adi bir tuzaktı. Doktorlar, gerçekleri haykırmaya cesaret edemeseler bile, çocuğun erken doğduğu için yaşayamadığını belirttiler. Bu ısmarlama ve kurmaca dava nam rezillikler sürerken Milli Birlik komitesi tasfiye edildi ve İkinci Gürsel Hükümeti kuruldu.
İdam kararları
Bu sırada Yassıada duruşmalarına, kalkışmanın yegâne amili, hamisi ve mesulü Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı İsmet İnönü'ye Topkapı olayları esnasında düzenlendiği iddia olunan sözde suikast girişimi davasıyla devam edildi. Dava sonunda, anayasa ihlaliyle suçlanan Celal Bayar ve Adnan Menderes'in de aralarında bulunduğu 15 kişinin idamı istendi. Duruşmalar sırasında, çok aşırı ve insanlık dışı eziyet, zulüm ve işkencelere maruz kaldığı için kalp krizi geçiren Lütfi Kırdar hayatını kaybetti.
14 Ekim 1960'ta başlayan Yassıada davaları, 15 Eylül 1961'de karara bağlandı ve toplam 19 dosyada toplanan davalar anayasayı ihlal davasıyla birleştirildi. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. 15 sanık idam cezası alırken, 31'i müebbetle cezalandırıldı. 418 sanıkta çeşitli cezalara çarptırıldı. Menderes, intihar etmek istedi. Cezaları onaylanan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül günü sabaha karşı alçakça idam edildi. 17 Eylül'de, de Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Baş Vekili Adnan Menderes İmralı adasında haksız yere idam edildi. İdamların ardından, Ekim ayında seçimler yapıldı ve kalkışmacıların müdahalesiyle Cemal Gürsel cumhurbaşkanı seçildi.
Kasım ayında, CHP-AP koalisyonu kuruldu.
Böylelikle on yıl boyunca iktidarda kalan Demokrat Parti'li Menderes yönetimi, Türkiye tarihinin ilk büyük kırılma kalkışması sayılan 27 Mayıs isyanıyla devrilmiş oldu. Türk Hukuk tarihinin en iğrenç yüzkaraları olarak bilinen Yassı Ada mahkemeleri nam çadır tiyatrosunun lânetli kararları tarihe, Türkiye demokrasinin bir utancı olarak geçerken, İngiltere Kraliçesi ve (ABD) Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy'in (rol gereği/yalancıktan) idamları önleme çabaları da sonuçsuz kaldı.
DEMOKRAT PARTİ”Mİ? YOKSA “DEMOKRAT PARTİSİ” Mİ?
BİLMEYENLERE BİR BİLGİ NOT
“YALMAN’IN SOL KESİMİN BU YENİ OLUŞUMU ETKİLEME GİRİŞİMLERİ VE             YENİ PARTİNİN İSİMLENDİRİLMESİYLE İLGİLİ ANILARI: (YAL: 4.43);
            Ben vaktimin büyük kısmını Ankara’da geçiriyor, parti hazırlıklarına kendimi veriyorum, fakat ara sıra gazetenin başına gitmek lâzım geliyordu. İstanbul’dan dönüşlerimden birinde değişik bir hava buldum. Bana dediler ki “Biz ne diye yeni isimde bir parti kurmayı düşünüyoruz. Atatürk’e yakın olan asıl takım biziz. Halk Partililerin varlığını devam ettirmek bize düşer”
            Hayretten ağzım açık kaldı, fakat tereddüdüm devam etmedi. Türkiye’de Atatürk’ün manevî mirasına ait kavga çıkarmak ve gerçek demokrasi hareketini boğmak için solcular tarafından sarf edilen gayretler ve (TAN) gazetesine dair çıkan yazılar hatırıma geldi. Anladım ki ben yokken, solcu bazı kimseler buraya uğramış, yanlış görüşler aşılamaya çalışmışlar… Fuat Köprülü miras kavgası gayretleri hakkında (VATAN) gazetesine bir yazı yazmış ve buna karşı bir cephe almış olduğuna göre böyle bir cereyana onun da kapılmasını garip buldum. Düşüncelerimi şöylece özetledim: “Böyle bir miras kavgasına kendimizi kaptırmak, çok partili gerçek demokrasiye arka çevirmek, bir çıkmaza düşmek, bir bataklıkta boğulmak manasına gelir. Yeni hazırlanan parti pusuya düşmekten sakınmalıdır. Halk Partisinin ismi etrafındaki miras kavgasının boş yere intihardan başka bir sonu olamaz. Hal bu ki bizim hedefimiz, kardeş kavgasına kendimizi kaptırmak değil, toleransa, gönül rızasına sevgiye doğru yol almaktır. Bu kadar yıllık devamlı bir varlık halindeki iktidar partisinin adını kendine bırakalım, yeni bir partiye başka bir ad bulalım...”
            Celâl Bayar sordu:
            “Meselâ ne gibi?”
            “Meselâ Demokrat Parti gibi” dedim.
            Teklifim derhal kabul edildi. Hatta bir müddet sonra söz arasında nasılsa “Demokrat Partisi” tabirini kullandığım zaman Celâl Bayar:
            “Demokrat Parti’nin isim babası olduğun halde (Demokrat Partisi) demek sana yakışır mı?” diye lâtife etti. (Not: 14 Mayıs 2016 günü, bir DEMOKRAT PARTİ adını telâffuz edemedikleri için ve/veya kinayeten-kasten “DEMOKRAT PARTİ’” diyenlere, özenle ve önemle ifhaf olunur.”   
            ***
HEZİMETİN SEBEBİ, HİKMETİ
“DEMOKRAT PARTİ'NİN HAKİKİ AMBLEMİ” HAKKINDA BİR AÇIKLAMA
Tarihi ve kadim, gerçek DEMOKRAT PARTİ’de; “Yeter Söz Milletindir!..” Anlamına gelen ve “Başparmağı açık, Sağ Elin İç Görüntüsü” biçimindeki amblem (logo) 1946’dan 1950’ye kadar AFİŞ olarak kullanılmıştır. Bu zaman zarfında Parti amblemi “Demokrat” anlamına kelimenin baş harfi “D” ile Parti kelimesinin “P” harfi:, Parti (P), Demokrat (D)’den sonra gelecek biçimde iç içe geçmiş şekliyle kullanılmakta idi. 14 Mayıs 1950 Zaferi ile birlikte “Baş Parmağı Açık Sağ El” Tüzükte de tanımlanmak suretiyle, Demokrat Parti’nin resmi remzi, amblemi, logosu olmuş ve böylece; 19 Haziran 1992 Tarih ve 3821 Sayılı Kanunla 1992 sonu 1993 başında “yeniden açılış” dâhil olmak üzere, DYP ile birleşinceye kadar kullanılmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında tanımlı DP Logosu “EL”dir. Aynı kanunla yeniden açılan MHP ve CHP, derhal kendi tarihi ve doğal amblemlerini iktisap etmiş ve onurla kullanmaya başlamışlardır. Bu bir sadakat, samimiyet, mensubiyet, tarihi sorumluluk, dürüstlük, iyi niyet ve fazilet meselesidir. Davada dürüst olanlar tarihi ve tabii amblemlerini iftiharla sahiplenerek siyasette yol almışlardır. Bu gün itibarıyla bunlardan biri ana muhalefet, diğeri TBMM’de Grup sahibidir. Buna mukabil, malum ve maruf Truva Atı’na “Peygamberin Miraca çıktığı kutsal at (Burak) partimizin amblemi, remzi, logosudur” diyecek kadar politize olmuş, milletten kopmuş ve “Demirel zihniyetinin zebunu, Uçuran Çiller’lerin vesayetine mazhar biatlı yol arkadaşları” bu ihanetlerinin bedelini % 58’lerden hâsıl ABİDE iken:, %0 (BİNDE)’lerde sürünen TALİHSİZ BİR BİLEŞKE  durumuna duçar edip düşürerek bedel ödemekte ve milletin dahi sürünmesine neden olmaktadırlar.
Bu gafiller, Rahmetli Ragıp Gümüşpala Başkanlığında kurulun AP ambleminin bile yan yana “birbirine dayanmış” D ile P’nin üzerinde (kaidesine) kaim (kutsal) kitabın üstünden yükselen bir güneşten ibaret (alenen Demokrat Partiyi ilân ve ihsas eden yüreklilikte) çok cesur bir amblem olduğunu bilmezler… Aksine, Truva Atının ilk AP logosu olduğunu sanır ve saf-saf, milleti aptal idareyi paralize mutasyonlar yerine koyan bir “demirkırat” masalı anlatırlar. Oysa bu bütünüyle yalan, uydurma ve uyutma ninnisidir.       
Zaman, tüm Gerçek Demokratların üzerinde oynanan menfur oyunu bozma zamanıdır.
Gelin!.. Onurlu, Sorumlu, Samimi ve “HAKİKİ DEMOKRAT PARTİ” olalım.  
Gerçek amblemiz, hakiki logomuz, tarihi ve doğal remz’imiz, güç-kuvvet ve uhuvvet, adalet ve fazilet, hikmet kaynağımız “YETER!.. SÖZ MİLLETİNDİR.” Anlamına gelen; Kâinatta her türlü maharet, marifet, kültür, sanat ve deha ürünü her eseri bizzat vücuda getiren, imar ve inşa eden, şahadet getiren “EL”i Partimizin işareti yapalım...   
YAPALIM’DA İŞTE O ZAMAN 
“DEMOKRAT PARTİ” OLALIM. 

18 Mayıs 2016 Çarşamba

14 Mayıs "DEMOKRASİ BAYRAMI" Cumhuriyet tarihinin en büyük halk hareketi ve "BEYAZ İHTİLÂL"in, 66. sene-i devriyesinde, güncel DP'den üzücü manzaralar!...

Tarihi ve kadim DEMOKRAT PARTİ yönünden çok büyük bir önem ve değeri haiz; Türkiye Cumhuriyetinin en büyük HALK HAREKETİ; Diğer bir deyişle BEYAZ İHTİLÂL'in 66. yıl dönümünde: "mevcut ve mer-i bileşke, büyük sentez" mesabesindeki Güncel Demokrat Parti Genel Merkezinde cereyan eden olaylar "ÖZETLE" ve kısaca şöylece yaşandı: (Olduğu gibi veriyor ve yorumsuz olarak naklediyorum)
1. 14 Mayıs 2016 Cumartesi günü saat: 12'de başlayacağı ilân edilen toplantı; Tarihi ve kadim Demokrat Parti geleneği ve geleceğe özenle taşınması gereken ilkeleri uyarında "tam dakikasında başlatılması gerekirken", Genel Başkan Gültekin UYSAL'ın Genel Merkez binasında ve makamında olmasına rağmen etkinlik, tam 30 dakika süre ile geç açıldı.
2. Demokratlar Kulübü Başkanı Enver TURGUT; Günün anlamı, önemi, saat 14.00'de başlayacağı ilân edilen İl Başkanları Toplantısı, Sayın Genel Başkan'ın "olası kısa, öz ve özne, Halk Hareketi ve Demokrasi Bayramı odaklı tebrik hitabı", Doç Dr. Mehmet ÖZDEMİR'in sunuşları ve toplantı bitiminde Genel Merkez binasında yapılması duyurulan "Demokratlar Kulübü Toplantısı" ile adet olduğu üzere: "Katılanlara söz verilmesi ve Demokrasi Bayramının davetlilere söz hakkı verilerek gerçek bir şölen havası içinde tamamlanması" için konuşmasını hürmeten kısa tuttu.
3. Enver TURGUT'dan sonra kürsüye gelen Sayın Genel Başkan "14 Mayıs, Demokrasi, Adalet, Hakkaniyet, Eşitlik, Hukuk ve günümüzde bu kavramların nasıl katledildiğine, Demokrat Parti istismarının hangi boyutlara vardığının, haksızlık ve yolsuzluk kalkışmalarının durum ve derecesini" anlatması beklenen uzun konuşmasında; Daha ziyade güncele ve hamasete dayalı; Tarihi ve Kadim, yani hakiki ve gerçek Demokrat Parti (DP) ambleminin "Yeter!.. Söz Milletindir. Anlamına gelen baş parmağı açık sağ elin iç görüntüsü" olduğu halde:, Konuşmasında "Mevcut Parti ambleminin, Peygamberi Miraca çıkaran at" olduğunu tarif, tahrif ve tavsif edecek, alenen ve 14 Mayıs günü söyleyecek kadar, Demokrat Partilileri fevkalâde üzen, rencide eden ve derinden yaralayan, vakti zamanında en fanatik Demirel'cilerin bile kullanmaya cür'et edemedikleri çok çılgın, aykırı ve din istismarı ihsaslı çok garip bir ifadeyi dile getirdi.
4. Doç Dr. Mehmet ÖZDEMİR'in konuşması, hacim, kapsam, amaç, manâ ve muhteva olarak; Günün anlam, önem ve değeriyle örtüşen yegâne sunuş idi. Bir de, arada bir "Demokrat Parti-Sİ" demese, daha çok takdir ve teveccühe mazhar olacaktı. Lâkin bu çok değerli sunuş yapılırken dışarıda çay ve pasta ikramı başlatıldı ve salonun en az üçte ikisi toplantıyı terk etti.
5. Çok büyük bir arzuyla beklenmesine ve tarihi gelenek olmasına rağmen, Doç. Dr. Mehmet ÖZDEMİR'in sunuşundan sonra kimseye söz verilmedi. Böylece partili, partinin bayramına katılmadı ve lisanen dahi 14 Mayıs'a fikren katılamadı, her hangi bir katkıda bulunamadı. Bu ne büyük bir ayıp, ihmal, unutkanlık veya saygısızlıktır!..
6. Çağrılı toplantı bittikten sonra, Sayın Genel Sekreterin makamında "çağrılı ve programlı" Demokratlar Kulübü Toplantısı; Zemin katta "Taban Hareketi" namıyla gelen partililerin gürültülü kavgası ve aynı zamanda üst katlarda İl Başkanları toplantısı başladı.
DEMOKRASİ BAYRAMINI GÖLGELEYEN "VAHİM VE MENFUR" SALDIRI
7. Bu sırada, kırk yıl düşünülse kimsenin aklına, hayaline gelemeyecek, çok müessif ve bütün unsurlarıyla suç teşkil eden, keza ertesi gün en çok konuşulup, twitter ve facebook sayfalarında yankılanan; Açıkçası "bir büyük ayıp olarak güne damgasını vuran" bir saldırı ve darp olayı yaşandı. Sonradan genel başkan yardımcısı görevi ile kaim olduğunu hayretle öğrendiğimiz "Nihat Onbaşıoğlu" adlı bir şahıs, Demokratlar Kulübü Resmi ve Çağrılı, Gündemli Toplantısının ifa ve icra edildiği: Genel Sekreterlik Makamına, yanında üç-beş kişi bulunduğu halde "izinsiz ve destursuz, tam bir saldırı vaziyetinde" daldı. Hazirun'un gözü önünde makama girerek; Oturumun saygın davetlisi; En kıdemli dava ve misyon mensuplarından, 70'li yılların Gençlik Önderlerinden AP Gençlik Kolları Genel Başkanı saygıdeğer NACI AKIN'a darp, alenen saldırı ve sinkaf girişiminde bulundu.
8. İşte, 14 Mayıs 2016; Cumhuriyetin en büyük halk hareketi ve en muhteşem Demokrasi Zaferi'nin güncel Demokrat Parti çatısı altındaki "üzücü ve düşündürücü, yürek burkan, vicdanları sızlatan" acı görüntüsü. Bizden yorum yok. Çok üzgünüz. Buyursun sevgili ve değerli, en hakiki "Demokrat Partililer" yorumlasın.              

12 Mayıs 2016 Perşembe

GERÇEK DEMOKRAT YORUMLADI:Genel Kurula üç gün kala "YARGITAY'DAN MHP KURULTAYI AÇIKLAMASI" Kamu vicdanı sızlıyor ve vatandaş haklı olarak soruyor: Hani, "Adalet Mülkün Temeli" idi !?..

YARGITAY'DAN MHP KURULTAYI AÇIKLAMASI

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, MHP'nin olağanüstü kurultayına ilişkin kararını mayıs ayı içinde vereceğini açıkladı.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin  MHP'de olağanüstü kongre toplanmasına ilişkin kararının temyiz incelemesini mayıs  ayı içerisinde tamamlayacağı duyuruldu. Kongerenin toplanmasını isteyen Meral Akşener, Sinan Oğan ve Koray Aydın'ın avukatları Yargıtay(a başvurup dosyanın öne alınmasını istemişti.  
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bulunduğu koridorda panoya asılan  duyuruda, söz konusu dosya üzerindeki çalışmaya ilişkin bilgiye yer verildi.  Kamuoyu tarafından merak edilen MHP ile ilgili dava dosyasının ön  incelemesinin yapıldığı belirtilen duyuruda, şunlar kaydedildi: "Davacı tarafın dosyanın öne alınması talebi incelenmiştir. Dosya  mayıs ayı içerisinde müzakere edilerek, gerekli karar verilecektir. Bunun dışında  yazılı ve görsel veya sosyal medyada çıkan haberler doğru bilgiyi  yansıtmamaktadır. Karar çıktığında kamuoyuna ayrıca bilgi verilecektir."
MHP’li muhaliflerin kritik Yargıtay hamlesi
BU HAFTA SONU KONGRE OLACAK MI?

Karar  yeni bir tartışmanın da fitilini ateşledi. Şimdi hafta sonu kongre toplanacak mı toplanmayacak mı? tartışıması yeniden başladı. Çünkü olağanüstü kongre sürecini yürütmek üzere mahkeme tarafından yetkilendirilen Çağrı Heyeti, 15 Mayıs'ta Büyük Anadolu Otelde toplanması kararlaştırmıştı. Delegelere davetiyeler gönderilmişti.Bin 238 büyük kongre delegesinin  611'nin toplanması halinde  kongere gerçekleşeceği belirtiliyordu. Muhaliflerin hukukçularına göre kongrenin toplanmasında bir sıkıntı yok ve hafta sonu kongre toplanacak. MHP yönetiminin hukukçularına göre ise Yargıtay kararına kadar kongre toplanımaz. 
Yargıtay kararına Akşener ve MHP yönetimi cephesinden ilk tepki
TARTIŞMALI SÜREÇ 15 OCAKTA BAŞLADI 
MHP'deki tartışmalı süreç, bazı muhalif il başkanlarının "Kurultay Çağrı Heyeti" oluşturularak, partinin olağanüstü kurultaya götürülmesine karar verilmesi için 15 Ocak'ta parti genel merkezine başvurmasıyla başladı. Olağanüstü kongre talebine genel merkezin yanıt vermemesi üzerine muhaliflerin avukatları, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinde 5 Şubat'ta dava açtı. Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi, 8 Nisan'da "Kurultay Çağrı Heyeti" oluşturularak, partinin olağanüstü kurultaya götürülmesi kararını verdi. Büyük kongreyi toplantıya çağırmak üzere, kapatılan Aksaray İl Başkanı Ayhan Erel, MHP Kurucular Kurulu Üyesi Ali Sağır ve Bursa Üst Kurul Delegesi Mehmet Bilgiç'in "Kurultay Çağrı Heyeti" olarak görevlendirilmesine karar veren Mahkeme, gerekçeli kararını 11 Nisan'da tamamladı.
MHP’den “ihtiyati tedbir” açıklaması: Çağrı heyetinin işlemleri durdurulmuştur...
KARARIN GEREKÇESİ
Gerekçeli kararda, MHP'nin 1232 delegesinden 531'inin olağanüstü kongre talebinde bulunduğu, bu kişilerin talepte bulunmasına rağmen, MHP Genel Merkezince olağanüstü büyük kongre çağrısı yapılmadığının anlaşıldığı belirtildi. Gerekçeli kararda, MHP Tüzüğünün 63/3. maddesinde büyük kongre üyelerinin 1/5'inin başvurusu üzerine olağanüstü büyük kongrenin toplantıya çağrılabileceği hükmünün yer aldığı ifade edilerek, bu hükmün bu hususta partiye takdir yetkisi vermediği sonucuna varıldığı aktarıldı.
MHP’li eski vekillerden kongre çağrısı…
GENEL MERKEZDEN KURULTAY KARARINA İTİRAZ
Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin bu kararının ardından konu, Genel Merkez tarafından Yargıtaya taşındı. Genel Merkez, mahkemenin kararını 15 Nisan'da temyize götürdü. Yargıtaydaki temyiz süreci devam ederken, mahkeme tarafından görevlendirilen çağrı heyeti 19 Nisan'da yaptığı toplantıda, Olağanüstü Kongre tarihi olarak 15 Mayıs'ın belirlendiğini açıkladı. 
Genel Merkez ise bu kararı tanımadığını bildirdi.
MHP’DE 4 İSMİN “HIZLA” İHRACI İÇİN DÜĞMEYE BASILDI
KAYNAK: SARIZEYBEK.COM & FUAT AVNİ + HABER ANALİZ
Kongre tarihinin belirlenmesiyle MHP Genel Merkezi ve muhaliflerden farklı açıklamalar, hukukçulardan da farklı yorumlar geldi. Bazı hukukçular, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararı tedbir niteliği taşıdığı için Yargıtay kararı beklenmeden, hemen uygulanması gerektiği görüşünde, bazıları ise temyiz başvurusunun ardından Yargıtayın vereceği kararın beklenmesinin zorunlu olduğunu belirtti.
MHP’de sıcak gelişme!..
YEREL MAHKEMELERDEN DURDURMA
Ancak tartışmalar devam ederken ve temyiz istemini görüşecek Yargıtay 18. Hukuk Dairesindeki süreç işlerken, bu kez yerel mahkemelerden yeni kararlar geldi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Öztürk, 29 Nisan'da düzenlediği basın toplantısıyla MHP ilçe başkanlarının başvurusu üzerine Tosya ve Gemerek Asliye Hukuk Mahkemelerinin, "Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararını Yargıtay da ki temyiz incelemesi sonuçlanıncaya kadar tedbiren durdurduğunu" duyurdu.
ÇOK ÖNEMLİ BİR “REFERANS” YORUM
Mustafa Nevruz SINACI
Konuyla ilgili olarak “ULUSAL HABER” adına bilgisine başvurduğumuz Siyaset Bilimci, Hukukçu, Gazeteci ve Araştırmacı – Yazar: Mustafa Nevruz SINACI şunları söyledi: “1996 -1997 yıllarında Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığım (DP) Demokrat Parti’de, Türk hukuk tarihinin ilk benzer (mümasil/emsal) faciası, hattâ utancı yaşandı. Davacı bendim. Bir avuç gerçek demokratla partiyi cebren ve hile ile ele geçirmiş takiyye erbabı, kurnaz dalkavuk, emanetçi, hıyanetçi siyaset simsarlarına karşı bayrak açtık. Dava ve meşru mücadele sürecinde onlarca karşı dava, şikâyet, sahte suç duyurusu, itiraz, ihbar, teddit ve iftiralara maruz kaldık. Korkmadan, yılmadan, bıkmadan, usanmadan mücadelemizi tam bir azim, irade ve kararlılıkla, sonuna kadar sürdürdük. Ankara dışından “davaya müdahale” kalkışmaları tarzında gerçekleşen yargı istismar teşebbüslerini yok saydık. İlçe ve İl seçim kurulları ile sözde yüksek seçim kurulunun “hukuku dolanan, esasa girmeyen ve polemikten öteye geçmeyen” sözde kararlarına direndik. Yargıtay ve muhatap mahkeme dışında her türlü girişimi yok sayan bir kararlılıkla “olağanüstü büyük kongremizi” yaptık. Sonuçta: Esasa taallûk eden davanın gereği yerine getirilmiş oldu. Diğer bütün kararlar ise, kongreden sonra resmen akamete uğradı ve konusuz kaldı.     
MHP MUHALEFETİ NE YAPMALI
Burada; İnsan Hakları, Demokrasi, Adalet, Ahlâk ve Hukuk mantığı çerçevesinde mutlaka yapılması gereken şey: 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ve Anayasanın amir hükümleri gereği bütün hukuki duyuru, çağrı ve seçim kurulu prosedürü tamamlanmış olan; 15 Mayıs 2016 tarihli genel kurulu, hiçbir tereddüde mahal vermeden ifa ve icra etmektir. Yukarıda mevcut ve mezkür 11 Mayıs tarihli açıklamaya nazaran, artık Yargıtay kararını beklemek, beyhude ve anlamsız olacaktır. Zira bahusus temyiz merciinin yerel seçim kurulu süreci tamamlanmadan bir karar vermesi kabil ve mümkün iken “gecikmeden mütevellit olmak üzere, parti ve tarafların uğrayacağı maddi ve manevi zarar, fiili hasar ve kayıpları bile bile geciktirme, kararı uzatma, sündürme yoluna gitmesi adil, haklı, yerinde ve doğru değildir.” Bu dar, Türk demokrasisi için hayati önemi haiz ve kritik süreçte, Genel kuruldan sonra gelen kararlar ise, neticeten yok hükmünde olup, zaten yapılmış olan genel kurulu, hiçbir şekilde etkilemez ve ilzam etmez.     
HUKUK "menfi/olumsuz ve maksatlı" ETKİLENEBİLİR Mİ?
Devletin devamlılığı; Huzur, Hukuk ve Güvenliğin “meşru bir zemin, konum ve süreçte” sürdürülebilirliği: Sadece ve yalnızca (her derece ve düzey) Hâkim, Savcı ve Güvenlik Kuvvetleri amir ve komuta zincirinin “mevcut ve mer-i Anayasa hükümleri, Adalet ahlâkı ve hukuka” sahip ve saygılı olmaları ve sadık kalmaları ile mümkündür. Bu hakikatin yılmaz savunuları ve mutlak koruyucuları olan siyasi partiler üzerinde demokrasi, adalet ve hukuka aykırı bir temlik, takiyye teşebbüsü ve kurnazca bir tasarruflarda bulunulamaz. Bu hakikate nazaran “hukuk cihazı ile bilumum uzuv ve unsurlarını” etkilemeye kalkışmak, doğrudan veya dolaylı baskı, manipülâsyon v.s., apaçık bir insanlık, anayasa ve devlet düşmanlığı olacağından, asla kabul, tasdik ve tasvip edilemez. Adalete müdahale, hiç bir kişi, kurum veya kuruluşun haddi, hakkı ya da yetkisi dâhilinde değildir.” 
YORUM, MÜTALÂA, ELEŞTİRİ VE KATKI
***
İŞE RUFAİLER KARIŞTI
Mehmet Necati GÜNGÖR
                Bizim Erzurum’da bir deyim var. Çözümsüz meseleler için kullanılır:
                “İşe Rufailer karıştı!”
                Rufailik bir tarikat.  Hemşerilerim bu sözü her halde tarikatı kınamak için kullanmamışlardır.
                Türk Dil Kurumu’nun “Atasözleri ve Değimleri Sözlüğü”ne baktım.
                Çözümsüz, karışık, içinden çıkılmaz durumlar için kullanılırmış.
                Sözlükteki anlamı aynen şöyle:
                “Bu iş öyle karışık ki bunu kimse çözemez.”
                MHP kurultayı işte böyle bir düğümle düğümlendi.
                Yargıtay 18. Dairesi’nin muhalifler lehine beklenti oluşturan kararı açıklanmadı.
                Aksine, Başkanlık kapıya astığı bir duyuru ile kararın Mayıs ayı içerisinde açıklanacağını açıklamış oldu.
                Bunun anlamı şudur:
                “Bu karar 15 Mayıs’a yetişmez, sizin kongreniz de şaibeli olur.”
                Tam, Bahçeli’nin ve Saray’ın istediği türden bir sonuç.
                Başa dönerek söyleyelim; işe Rufailer karıştı.
                Söylentilere göre Adalet Bakanı Bozdağ, 18. Daire Başkanına bu yönde telkinlerde bulunmuş. Hatta başkana hatırlı bir aracı bile göndermiş.
                Durum, daha sonra Saray’a rapor edilmiş.
                Saray da bundan çok mutlu olmuş.
                Tabii, bunlar siyasi kulislere yansıyanlar.
                İşin açığını kurgulayanlar bilir.
                Yani, Rufailere sormak lâzım.
                Gençlik yıllarımdan bir olay aklıma geldi.
                Doğduğum köyle Nazik Eze (teyze) diye, şirin mi şirin dilsiz bir kadın vardı.
                Biri kız, biri erkek iki çocuğu vardı.
                Erkek olan benim kardeşim gibiydi.
                Zaman zaman köye birlikte giderdik.
                O annesini ziyaret eder, ben de Nazik Eze’mi.
                Onun dilsiz dilinden ancak kızı anlardı.
                Bana, başının ağrıdığını söyledi.
                Çocukluk mu, gençlik mi dersiniz, ben de yandaki çimento torbasının kenarını yırtıp, üzerine “Atsın artsın eksilmesin, taşsın taşsın dökülmesin, bu ağrı bu kelleden hiçbir zaman eksilmesin” diye bir muska yazıp kendisine verdim.
                İki-üç hafta sonra köye gittiğimizde Nazik Eze bana bir şeyler söylemeye çalışıyor.
                Kızı tercüme etti, dedi ki; “Yazdığın muska başındaki ağrıyı geçirmiş, sana teşekkür ediyor.”
                Baktım; verdiğim muskayı firkete ile başındaki yazmaya iliştirmiş. Orada öylece duruyor.
                Nazik Eze inançlı bir kadındı.
                Namazını da kılardı. Namazda ne  okurdu, içinden ne geçirirdi bilemezdik.
                Bizim muskayı da inançla kabul etmiş, başındaki ağrı geçmiş.
                Veren ele değil, alan ele bakmak lâzım.
                Madem algılar yönetiliyor,
                Siyasete de bir muska lâzım.
                Ağrıları geçirmek için.
                Bu da bir sonraki yazıya…