27 Aralık 2014 Cumartesi

Demokrat Parti, ilk ve orijinal Programı; 07 Ocak 1946 günü, tarihi ve kadim Demokrat Partinin resmen kuruluş bildirimi esnasında, Devlete/İçişleri Bakanlığına verilen programdır. O günden bu güne "daha iyisi" kesinlikle olmadı!...

DEMOKRAT PARTİ PROGRAMI
(07 Ocak 1946 tarihli Orijinal metin)
UMUMÎ PRENSİPLER
***

D E M O K R A T   P A R T İ
* SİYASETİ; MİLLİ, MANEVİ, İLMİ, AHLAKİ, FİKRİ DEĞERLERLE DOĞRULUK-DÜRÜSTLÜK VE ERDEM TEMELLERİ ÜZERİNE İNŞA EDEN VE O’NU, İNSANI MUTLULUĞA ULAŞTIRACAK BİR ORTAM HAZIRLAMA HİZMETİ OLARAK YAPAN;
* ÜLKE VE MİLLET BÜTÜNLÜĞÜNÜN, ORTAK DEĞER VE YARARLARIN DEMOKRASİ, ADALET AHLÂKI VE HUKUK TEMELİNDE OLUŞTURULACAK KAYNAŞMA VE DAYANIŞMA İLE GERÇEKLEŞECEĞİNE İNANAN;
FİKİR, İNANÇ, İFADE VE TEŞEBBÜS HÜRRİYETİ İLE HABER ALMA, ÖRGÜTLENME, ÖZYÖNETİM, BENZERİ TEMEL ÖZGÜRLÜK VE HAKLARI, İNSANIN EVRENSEL DEĞER VE HAKLARI OLARAK TANIYAN VE TANIMLAYAN;
* İNSANIN EVRENSEL DEĞERLERİNE VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYALI ÇOĞULCU VE KATILIMCI DEMOKRASİYİ, EN İDEAL VE UYGUN KAMU DÜZENİ İLE YÖNETİM BİÇİMİ OLARAK KABUL EDEN;
* ADALETİN MÜLKÜN TEMELİ, BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGININ ONUN GÜVENCESİ OLDUĞUNA, İNSANLARIN KAMU, YASA VE YARGI ÖNÜNDE EŞİTLİĞİNE İNANAN, 
* İMKÂN VE FIRSAT EŞİTLİĞİ İLE SOSYAL ADALET İLKELERİNİ BENİMSEYEN;
MİLLETİN DEVLET İÇİN DEĞİL, DEVLETİN MİLLET İÇİN VAR OLDUĞUNA VE ÜLKENİN ANA DİNAMİĞİNİ ÖZGÜR BİLİM; NAMUSLU, DÜRÜST VE DEMOKRAT; ONURLU VE SORUMLU BİREYLERİN  İDARESİNDE OLAN ÜNİVERSİTE, KURUM VE TEŞEBBÜSLERİN OLUŞTURMASI GEREKTİĞİNE İNANAN;
* DEVLETİN ASLİ GÖREVLERİNİ; ADALET, İÇ VE DIŞ GÜVENLİK, HUZURLU TOPLUM DÜZENİ, SOSYAL DEVLET VE REKABETE AÇIK, ŞEFFAF VE SERBEST PAZARDA TEMEL POLİTİKALAR İLE EKONOMİYE YÖN VERMEK VE DENETLEMEK  OLARAK  TANIMLAYAN;
* SİYASİ MÜCADELEYİ; ÜLKEYİ  İLERİ GÖTÜRECEK GERÇEKÇİ PROGRAM VE PROJELER ÜZERİNDE HOŞGÖRÜ, İKNA, İŞTİŞARE VE UZLAŞMAYA DAYALI, BİR HİZMET VE ERDEM YARIŞI  OLARAK KABUL EDEN;
* HALKIN YÖNETİME FİİLEN KATILMASININ DEMOKRASİ İÇİN BÜYÜK ÖNEM TAŞIDIĞINA, BU AMAÇLA İYİ YETİŞMİŞ KADRO VE  GENÇ KUŞAKLARIN SİYASETE TAŞINMASI GEREKTİĞİNE VE PARTİ İÇİ DÜRÜSTLÜK, ADALET VE DEMOKRASİNİN VAZGEÇİLMEZ BİR İLKE  VE ZORUNLULUK OLDUĞUNA İNANAN;
* ÜLKEMİZİN, SORUNLARINI ÇÖZÜP DÜNYA’NIN İLERİ, GELİŞMİŞ VE KALKINMIŞ ÜLKELERİ ARASINDAKİ SEÇKİN YERİNİ BİR AN ÖNCE ALABİLMESİ İÇİN DEVLET VE SİYASETİN, KÖKLÜ BİR YENİDEN YAPILANMA VE DEĞİŞİM PROGRAMI İLE ÇAĞDAŞ VE ATILIMCI BİR DÜZEYE GETİRİLMESİNİ TEK ÇIKIŞ YOLU OLARAK GÖREN;
* BÖYLESİNE CESUR, YENİLİKÇİ VE DEĞİŞİMİ ESAS ALAN BİR PROGRAM İLE TÜRKİYE’NİN; DÜNYA’ NIN İLERİ, GELİŞMİŞ, KALKINMIŞ, GÜÇLÜ, GÜVENLİ, ZENGİN VE MUTLU BİRİNCİ SINIF ÜLKELERİ ARASINDA YER ALACAĞINA İNANAN;
* YENİDEN YAPILANMA VE DEĞİŞİM PROGRAMI İLE ANA MİSYONU' NU PROJE, ESER VE HİZMET  OLARAK BELİRLEYEN VE İSTİKLAL SAVAŞINDAKİ MİSAK-I MİLLİ BÜTÜNLÜĞÜ BENZERİ DEMOKRATİK BİR ATILIM İLE BU PROGRAMI MİLLETLE BİRLİKTE YÜKLENEREK PAYLAŞAN VE   BAŞARMAYA SÖZ VEREN;
* VE BU AMAÇLARLA; DOĞRUDAN MİLLETİN SEÇTİĞİ “MİLLET VEKİLLERİ İLE” ÜLKENİN YÖNETİMİNE TALİP OLARAK MİLLETTEN HÜKÜMET VE İKTİDAR İSTEYEN;
“MİLLETE AİT” BİR KİTLE PARTİSİDİR
KURULUŞ AMACI
MADDE 1
Siyasî hayatımızın, birbirine karşılıklı saygı gösteren partilerle idaresi lüzumuna inanan Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyetinde demokrasinin geniş ve ileri bir anlayışla gerçekleşmesine ve umumî siyasetin demokratik bir görüş ve zihniyetle yürütülmesine hizmet maksadı ile kurulmuştur.
EN UYGUN DEVLET ŞEKLİ CUMHURİYETTİR
MADDE 2
Partimiz demokrasi esaslarına en uygun devlet şeklinin Cumhuriyet olduğuna kanidir.
MADDE 3
Partimiz, demokrasiyi, millî menfaate ve insanlık haysiyetine en uygun bir prensip olarak tanır ve Türk milletinin siyasî olgunluğuna inanır.
DEMOKRASİ PRENSİBİ
MADDE 4
Geniş ve ileri manası ile demokrasi, bütün millet faaliyetlerine millî iradeyi ve halkın menfaatini hâkim kılmak, yurttaşın ferdî ve içtimaî bütün hak ve hürriyetlerine sahip olmasını gerçekleştirmek, yurttaşlar arasında hukuk eşitliğini, menfaatlerde ahengi sağlamaktır.
İÇTİMAİ ADALET VE İNSANİ TESANÜD PRENSİPLERİ
NADDE 5
Aile ve mülkiye esaslarına dayanan Türk Cemiyetinde, içtimaî adalet ve insanî
Tesanüt prensiplerinin millî vicdanda kökleşmesi ve tatbikatta geniş yer bulması için çalışmayı vazife biliriz. İnsanlık haysiyetinin korunması için çalışmak isteyen her işsiz yurttaşa iş bulunmasını, ihtiyarlık, hastalık ve sakatlık gibi hallerde yurttaşların yardım görmelerini demokrat bir cemiyetin başlıca hedeflerinden sayarız.
İÇTİMAİ İŞ BÖLÜMLERİNDE AHENK TESİSİ
MADDE 6
İçtimai iş bölümünün tabii neticesi olarak çiftçilik, işçilik, tüccarlık, sanayicilik, avukatlık ve memurluk gibi, yurttaşların teşkil ettikleri iş ve çalışma zümrelerinin karşılıklı münasebet ve menfaatlerinin umumî menfaat çerçevesi içinde içtimaî adalet ve insanî tesanüt prensiplerine uygun olarak ahenkleştirilmesi lüzumuna ve imkânına inanıyoruz.
İÇTİMAİ VE İKTİSADİ SAHALARDA 
TEŞKİLÂTLANMA
MADDE 7
Umumî hayata her bakımından muvazeneli ve ahenkli bir gelişmenin sağlanması için, yalnız siyasî partiler kurulmasını, yani, sadece Siyasî sahada teşkilâtlanması ve daha şuurlu bir birliğin tecellisi için işçilerin, çiftçilerin, tüccar ve sanayicilerin, serbest meslekler mensuplarının.; Memur ve Muallimlerin, yüksek öğretim talebesinin, içtimai ve iktisadi maksatlarla cemiyetler, kooperatifler ve sendikalar kurmalarını gerekli buluyoruz.
Bütün bu meslek ve tesanüt teşekküllerinin, manevi şahsiyet olarak her türlü siyasi tesir ve maksatlar dışında kalmaları şartıyla, İşçi Sendikalarının grev hakkının tanınması fikrindeyiz.
İNSANLIK ANA HAKLARININ KORUNMASI
MADDE 8
Partimiz, insanlık haysiyetine ve bu haysiyetin ancak insanlık ana haklarının teminat altında bulunmasıyla korunabileceğine inanır ve bütün devlet mevzuatında bu prensibe aykırı hükümler bulunmamasına dikkat etmeği başlıca vazife sayar.
MİLLİ İRADENİN TAM TECELLİSİ
MADDE 9
Millî iradenin tam tecellisi, seçimlerin her türlü müdahaleden ve serbest olarak gizli rey ile yapılmasına ve siyasî partilerin eşit haklara sahip bulunmalarına bağlıdır. Seçimlerin serbestliğini bozacak hareketleri, millî hâkimiyete karşı işlenmiş bir suç addederiz.
TEK DERECELİ SEÇİM
MADDE 10
Millet Vekilliği seçimlerinin tek dereceli olmasını, seçim kanunumuzda, bu esası ve yurttaşın seçme ve seçilme haklarını daha geniş emniyet altına almak maksadı ile değişiklikler yapılmasını lüzumlu görmekteyiz.
DEVLET MEMURLARI SİYASİ FAALİYETTE BULUNMAMALIDIRLAR
MADDE 11
Devlet memurlarının, seçimlere iştirak dışında, hiç bir siyasî faaliyette bulunmamaları ve siyasî partilere girmemeleri lüzumuna kaniiz. Yalnız yüksek öğretim mensupları mesleklerinin mahiyeti itibarıyla bundan ' müstesnadırlar.
KANUN DIŞI SAYILMASINI İSTEDİĞİMİZ SİYASİ TEŞEKKÜLLER
MADDE 12
Memleketimizin istiklâlini veya toprak bütünlüğünü bozmayı, yurttaş ana haklarını kayıtlamayı gaye edinen veya memleket dışındaki siyasî teşekküllere bağlı olan siyasî cemiyet ve partilerin kanun dışı sayılmasını isteriz.
MİLLİYETÇİLİK TELÂKKİMİZ
MADDE 13
Yurttaşlar; arasında müşterek bir tarihin yarattığı kültür ve ülkü birliğine dayanan ve her türlü ayırıcı temayülleri reddeden bir milliyetçilik telakkisine bağlıyız.
Partimiz, bütün yurttaşları, din ve ırk farkı gözetmeksizin Türk sayar ve Türk olmanın haklarına sahip tanır.
Kanunî vazifelerini yerine getiren her ferde iyi bir yurttaş gözüyle bakarız. Bu ana görüşlerin tatbikatta da yer bulmasına dikkatle çalışacağız.
Eğitim ve öğretim müesseselerimizi böyle bir milliyetçilik idealinin tahakkukunda vazifeli saymaktayız.
LÂİKLİK ANLAYIŞIMIZ
MADDE 14
Partimiz, lâikliği, devletin din ile hiç bir ilgisi bulunmaması ve hiç bir din düşüncesinin kanunların tanzim ve tatbikinde müessir olmaması manasında anlar ve Lâikliğin din aleyhtarlığı şeklindeki yanlış tefsirini reddeder.
Din hürriyetini diğer hürriyetler gibi, insanlığın mukaddes haklarından tanır.
DİNİ TEDRİSAT
Gerek dini tedrisat meselesi ve gerekse din adamlarını yetiştirecek müesseseler kurulması hususunda mütehassıslar tarafından esaslı bir program hazırlanması zaruridir. Üniversite içinde yer alacak İlâhiyat Fakültesi ve ilmi mahiyette mümasil müesseseler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu kabil müesseseleri gibi muhtar olmalıdır.
Dinin siyaset aleti olarak kullanılmasına, yurttaşlar arasında sevgi ve tesanüdü bozacak şekilde propaganda vasıtası yapılmasına, serbest tefekküre karşı taassup duygularını harekete getirmesine müsamaha olunmamalıdır.
İNKILÂPÇILIK ANLAYIŞIMIZ
MADDE 15
Partimiz, inkılâpçılığı, daima değişen dünya ve memleket şartları karşısında hayatın dinamizmine sür'atle uymak, Türk milletini her bakımdan ileri bir seviyeye eriştirmek ve geçmişten, kalan geri ve zararlı gelenekleri her sahada kökünden tasfiye etmek için gereken bütün hamlelerin hemen tatbike konulması manasında anlar.
HALKÇILIK ANLAYIŞIMIZ
MADDE 16
Halkçılığı, hiç bir şahsa veya zümreye imtiyaz tanımamak, kanunlarda ve memleket idaresinde halkın menfaatlerini korumak manasında anlıyoruz. Hükümet ve idare, halktan, hakla beraber ve halk için olmalıdır.
DEVLETÇİLİK ANLAYIŞIMIZ
MADDE 17
Devletçiliği, iktisadî alanda uzun zamandan beri devam eden boşluğu biran evvel doldurmak; iş hacmini genişleterek yurttaşların geçim ve refah seviyesini yükseltmek için, devletin, gerek doğrudan doğruya iktisadî faaliyetlere girişmesi, gerekse nizamlama, teşvik ve yardım yolları ile hususî teşebbüs ve sermayenin umumi menfaate en uygun şekilde ve sür'atle gelişmesinde vazife alması, manâsında anlıyoruz.
Özel teşebbüs ve sermaye faaliyeti ve tasarruflarının devlet tarafından nizamlanması, özel teşebbüs menfaatleri ile genel menfaatin telifi ve korunması zaruretinden ileri gelmektedir. Bizim devletçiliğimiz iktisadî şartlarımızın ve ihtiyaçlarımızın çizdiği yoldur.
DIŞ POLİTİKAMIZ
MADDE 18
Dış politikamız, milletlerin hukuk eşitliğine, milletler arası siyasî, iktisadî ve kültürel iş birliğine, kolektif güvene, iyi komşuluk münasebetleri esasına dayanmalıdır.
Millî varlığın ancak millî kuvvetlerle korunabileceği kanaatine bağlı kalmakla beraber, milletler birliği gayesini hedef tutacak barışçı ve açık bir dış siyasetin, memleket menfaatlerine en uygun bir realist yol olduğuna inanıyoruz.
İÇ İŞLERİMİZ
MADDE 19
İç işlerinde, hükümeti ve teşkilâtını, halkın dışında ve üstünde bir varlık değil; Sadece, halk tarafından amme vazife ve hizmetlerini görmek üzere kurulmuş, bir idare cihazı saymak, esaslı bir prensibimizdir. İyi bir idarenin gayesi, devletle bütün muamele ve münasebetlerinde yurttaşa tam bir emniyet verebilmektir.
Memurlara verilen kanunî salâhiyetlerin, idarî otorite temini bahanesi ile keyfî olarak kullanılması temayüllerini önlemeyi vazife edineceğiz.
İyi bir idare cihazı kurabilmek için vazifenin icap ettirdiği salâhiyetle mesuliyet hudutlarını kesin olarak tayin eylemek şarttır. Bütün salâhiyetlerin mahdut ellerde toplanması ve mesuliyetin zaafa uğraması neticelerini doğuran bürokratik zihniyet ve usullerin terki lüzumuna kaniiz.
MAHALLİ İDARELER
BELEDİYE VE İL GENEL MECLİSLERİNİN GENİŞ YETKİLERLE TECHİZİ
MADDE 20
İllerin özel ihtiyaçlarını yerinde görüp karşılamak ve halkın idareye iştirak ettirilmesi prensibini tahakkuk ettirmek maksatları ile kurulmuş olan il Genel Meclisleriyle Özel İdare ve Belediyeler bütün vazifelerinin ifasında ve bütçelerini tanzim ve tatbik hususlarında ve diğer bütün vazifelerinin gereken genişlikte yetkilerle teçhiz olunmalıdır.
İllerde idare âmirlerine ve memurlarına verilen, yetkilerin de genişletilmesini, yine işlerin yerinde görülmesi ve süratle yürütülmesi bakımından, lüzumlu görmekteyiz.
UZUN VADELİ ÇALIŞMA PLÂNLARI HAZIRLANMALIDIR
MADDE 21
İl Genel Meclisi ve Belediyeler, beşer senelik çalışma plânları tanzimine sevk edilmeli ye bu plânlar merkezde, mahallî idarelere yol göstermek vazifesiyle kurulacak bir teknik büronun evvelden tetkikine tabi tutulmalıdır. Şehir sınırları içindeki kara ve deniz taşıt vasıtalarının ve diğer ticari mahiyette umumi hizmet işletmelerinin belediyelere, devrini tabii buluyoruz.
DEVLET HAYATINDAKİ ÇALIŞMALAR, SİYASİ TESİRLER DIŞINDA KALMALIDIR.
MADDE 22
Devlet hayatında, bütün idare şubelerimiz için, siyâsî tesirler dışında ihtisas heyetlerince umumi plân ve programlar hazırlanmasını ve bunların usul dairesinde kanunlaştırılmasının lüzumlu görmekteyiz.
DEVLET MEMURLARININ DURUMU ÜZERİNE GÖRÜŞLER
MADDE 23
Devlet vazifelerinin günden güne artması ve devletin siyasî ve idarî bünyesinde iktisadî karakterin daha belirgin hale gelmesi yönündeki gelişme, memur meselesini umumî bayatın çetin bir meselesi haline koymuştur. Memurların, her şeyden evvel halka hizmet duygusu taşımaları, vazife ve mesuliyet hislerine bağlı, ehliyet ve ihtisas sahibi olmaları şarttır.
Bu hususların sağlanması için, bilhassa şu esaslar üzerinde önemle durulmasını gerekli buluyoruz
a) Memurların hal ve atilerinin emniyet altına alınması; aylıkların, memur ve emeklileri geçim kaygısından kurtaracak dereceye getirilmesi.
b) Memurların tayin, terfi, cezalandırılmaları hususlarının, takdirden ziyade, objektif usul, kural ve kaidelere bağlanması.
c) İhtisas ve diploma hakları mahfuz kalmak şartıyla, mesleki kabiliyet ve ehliyetleri olduğu takdirde, tahsil durumları nazara alınmaksızın bilumum amme hizmetlerinde çalışan vatandaşlara derecelerini tamamlamak suretiyle yükselme imkânlarının sağlanması.
ç) Çocukların okutulmasında memurlara kolaylıklar gösterilmesinin usulleştirilmesi.
MEMURLARIN TERFİİ
MADDE 24
Bütçemizin büyük bir kısmını memur ve emekli aylıkları teşkil ettiğinden, memurlarımızın terfii meselesi, sayıca az ve fakat yüksek vasıflı ve verimli memurla iş görmek prensibinin tatbikine bağlı bulunuyor. Bu, idare cihazının daha rasyonel bir görüşle tanzimi ve memur sayısını arttırma yönündeki temayüllerin kesin olarak önüne geçilmesini zaruri kılmaktadır.
MADDE 25
Amme hizmetlerinin ifası sırasında doğrudan doğruya veya vasıtalın olarak yapılan her türlü suiistimalleri, ehemmiyette takip ederek, sür’atle intaç etmeyi vazife biliriz.
HÜKÜMET İŞLERİ; ADALET İŞLERİ
TEK YARGI CİHAZI
MADDE 26
Bir memlekette Adalet işlerinin görülmesi, millî iradenin ifadesi olan kanun hükümlerinin yerine getirilmesi demek olduğundan; bu işin aynı mercie bağlı bir tek yargı cihazı ile ayni kaza birliği usulüne göre sağlanması lüzumuna inanıyoruz.
YARGI ELEMANLARININ TERFİHİ
MADDE 27
Yargı işini görmekte olan elemanların yaşama şartlan bakımından uygun bir refah seviyesi içerisinde bulunmaları esastır. Bu itibarla, yargıçlarımıza ve mahkemelerimizin yardımcı unsurları mevkiindeki mahkeme kalemleri memur ve kâtiplerine kolayca yaşamalarını sağlayacak imkânı ve vasıtalar bulunmalıdır.
Anayasanın 56. maddesinde gösterildiği üzere, özel ödenek kanunları yapılarak kendilerine refah ve güvenlik getirecek çare ve tedbirler alınmalıdır.
KAZA MAHKEMELERİ
MADDE 28
İlk mahkemelerde tek hâkim sistemi asıldır. İlk mahkemelerle Yargıtay arasında ikinci bir kaza kademesinin kurulmasını, partimiz, adalet için yeni bir teminat sayar.
ADALETİN SAĞLANMASINDA KOLAYLIK
MADDE 29
Adaletin sağlanması, ucuz; kolay ve ayni zamanda süratli olmalıdır.
Bu gayeleri, zamanımız icaplarına ve memleketimizin sosyal ve ekonomik şartlarına uygun olarak gerçekleştirmek emelindeyiz. Bunun için de usul kanunlarımızda değişiklikler yapılacaktır.
MADDE 30
Adalet cihazlarımızı meydana getiren mahkemelerimizin derli toplu bir kuruluş sistemine bağlanması lâzımdır. Mahkemelerimiz dereceler, görevler ve yetkiler itibariyle muntazam /bir düzene göre kurulmalıdır.
TEVKİF VE CEZA EVLERİNİN AYRILMASI
MADDE 31
Suçtan sanık olanlarla, suçlu oldukları için ceza çekmekte olanlar ayni yerde tutulamazlar. Bu sebeple tevkif evlerinin ceza evlerinden ayrı kurulması zaruridir. Ceza evlerinin, insanlığa yakışır şartlara uygun olarak düzenlenmesi icap eder. Sağlık, sosyal ve medenî şartları bakımından ceza evlerinin, ceza çekenleri manen yok etmemesi ve cemiyete uslanmış ve yükselmiş birer vatandaş olarak iade etmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.
ÇOCUK SUÇLULAR VE ISLAH EVLERİ
MADDE 32
Çocuk suçluların, özel bir ihtimam ve bakım ile yargılanmaları için, büyük şehirlerden başlayarak özel mahkemeler kurulmasını ve cezalarını çekeceklere ayrı ıslâh evleri açılmasını lüzumlu görmekteyiz.
HAK’A EN KISA YOLDAN VARMA İMKÂNLARI SAĞLANMALIDIR
MADDE 33
Hakkın fiili olarak yerine getirilmesi, mahkemece verilen kararın çıkması için geçen zamandan çok daha kısa bir zamanda gerçekleşebilmelidir. Bunu temin için de, icra usullerinde lüzumsuz sürüncemeleri önlemek ve hakka en kısa yoldan varma imkânlarını sağlamak lâzımdır.. Partimiz, bu maksatları elde etmeğe elverişli bulunan tekmil kanun tedbirlerinin alınmasına çalışacaktır.
MİLLİ EĞİTİM İŞLERİ
MİLLİ EĞİTİMDE “EĞİTİM VAHDETİ”
MADDE 34
Maarif sistemimizde Millî Eğitim ve öğretim vahdeti prensibi taraftarıyız.
MİLLİ EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN YURT İHTİYACINA GÖRE TANZİMİ
MADDE 35
Umumî ve meslekî eğitim ve Öğretim; yurt ihtiyaçlarını karşılayacak umumî bir plana göre tanzim edilmeli ve gelecek nesillerin; Yalnız ilim ve teknik bilgi ile değîl, milli ve insani manevi kıymetlerle de teçhizine çalışılmalıdır.
İLÖĞRETİMDE SEVİYE BİRLİĞİ
MADDE 36
İlk öğretim, maârif sistemimizin temelini teşkil etmektedir. Bütün ilkokul öğretmenlerinin aynı ruha ve aynı seviyede bilgiye sahip olmaları esasının göz önünde tutulmasını, bunlar arasında farklı zümrelerin teşekkülüne meydan verilmemesi bakımından, lüzumlu görmekteyiz. 

ORTA TAHSİL KURUMLARINDA İSLÂH VE TAKVİYE
MADDE 37
Orta tahsil kurullarını, gerek program ve talimatname, gerek laboratuar ve kütüphane gibi öğretim vasıtaları bakımından ıslah ve takviyeye muhtaç görmekteyiz. Yüksek Öğretime basamak olan liselerin, bu maksadı sağlayacak duruma getirilmeleri lâzımdır.
TEKNİK ÖĞRETİM KURUMLARI VE EKONOMİK KALKINMAMIZDAKİ ROLÜ
MADDE 38
Muhtelif derecelerdeki teknik öğretim kurumlarını yurdun her tarafına yaymak yönündeki çalışmaları, eğitim ve öğretim cihazımızın ekonomik kalkınmamızda da Vazife alması bakımından, yerinde bulmaktayız. Bu çalışmaların iktisadi ihtiyaçlarımıza göre ayarlanmasını lüzumlu görmekteyiz.
YÜKSEK ÖĞRETİM KURULLARININ TAKVİYESİ
MADDE 39
Yüksek öğretim meselesinde keyfiyete önem verilmesi lüzumuna kaniiz. Bütün yüksek öğretim kurumlarımızın bu esasa göre takviyesini ve Garp da ki benzerleri seviyesine eriştirilmesini istiyoruz.
ÜNİVERSİTELERİ MUHTARİYETİ
Üniversiteler, ilmî ve idarî muhtariyete sahip olmalıdırlar.
Muhtelif ilim şubelerinde, çalışmak üzere, üniversite içinde, araştırına enstitüleri kurulmasını ve memlekete ait araştırmalara bilhassa önem verilmesini istiyoruz.
HER TÜRLÜ FİKİR HAREKETLERİ, SİYASİ VE İDARİ TESİRLERDEN UZAK KALMALIDIR.
MADDE 40
İlmin, tekniğin, güzel sanatların sür’atle gelişmesini sağlamak için bütün, vasıta ve tedbirlere başvurmak, bu cümleden olarak ehliyet ve istidatları teşvik etmek, Kütüphaneler, Müzeler, Tiyatrolar, Konservatuarlar kurmak, ciddi neşriyata yardımda bulunmak.
Türk dilinin millî bünyesine uygun olarak süratle gelişmesi yolundaki çalışmalara yardım etmek, kısaca, yurdumuzda millî ve insanî kültür seviyesinin yükselmesini sağlayacak her faaliyeti desteklemek, kanaatimizce devletin başlıca vazifelerindendir. Ancak ilmin, sanatın ve türlü fikir faaliyetlerinin siyasî ve idarî müdahalelerden uzak kalmasını,  demokrasinin değişmez bir esası olarak kabul ediyoruz.
ÖĞRETMENLERE TERAKKİ VE TEMAYÜZ HAKKI
MADDE 41
Kabiliyet ve kudreti müsait olduğu takdirde, bir ilkokul Öğretmeninin, öğretim derecelerini tamamlayarak, üniversite profesörlüğüne kadar yükselmesine imkân sağlanmalıdır.
DOĞU BÖLGEMİZDE KÜLTÜR MERKEZLERİ KURULMALIDIR
MADDE 42
Doğu bölgesinde, her derece ve şubede okulları ve nihayet Fakülte ve Enstitüleri ile kültür merkezleri kurmak lüzumuna inanıyoruz.
İKTİSADİ SAHADA ÖZEL TEŞEBBÜS VE SERMAYENİN MEVKİİ
Sanayi işleri:
MADDE 43
İktisadî hayatta özel teşebbüs ve sermayenin faaliyeti esastır.
Onun için hususî teşebbüs ve sermayeye serbestlik ve güvenle çalışmak şartları ve yeni, yeni iş sahaları sağlanmalıdır.
Faaliyet sahaları iyice hudutlanmak şartıyla, özel teşebbüslerle devlet teşebbüslerinin yekdiğerine engel olmadan ve karşılıklı yardım suretiyle bir birini tamamlayıcı bir ahenk içinde, çalışmalarının hem mümkün ve hem de faydalı olduğuna inanıyoruz.
DEVLET İKTİSADİ FAALİYETLERİNİN HUDUTLARI TAYİN VE İLÂN OLUNMALIDIR
MADDE 44
Özel teşebbüs ve sermayenin istikrar ve güvenle çalışması bakımından devlet iktisadî faaliyetlerinin hudutları kesin olarak belirtilmelidir. Bunun için:
a) Devletin ele alacağı işlerin uzun vadeli umumî bir plâna bağlamak suretiyle önceden herkesçe bilinmesi imkânının temini,
b) Devletin iktisadî hayatı tanzim yolunda alacağı tedbirler ile Gümrük, Tekel ve para politikası gibi iktisadî hayatla sıkı sıkıya ilgili konularda takip edilecek ana istikametlerin, yine herkesçe bilinmek üzere, önceden tayin ve ifadesini, lüzumlu görmekteyiz.
DEVLET İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİNİN MAHİYETİ
MADDE 45
Devletin doğrudan doğruya girişeceği iktisadî teşebbüsler şu mahiyette olmalıdır.
a) Özel teşebbüs ve sermayenin yetip erişemiyeceği, yahut yeter ve yakın kâr görmediği için girişemeyeceği, fakat, bütün ekonomik faaliyetlere müessir olacak ve memleket müdafaasını sağlayacak mahiyetteki teşebbüslere girişmek; bilhassa ana sanayii ve büyük enerji santralarını kurmak, bugün olduğu gibi demiryolu, liman, su işleri yapmak; büyük taşıt vasıtaları inşa etmek ve işletmek.
b) Milletin, gelecek nesillere de şâmil, daimî, menfâatleri bakımından devlet elinde bulunması, daha faydalı olan büyük Maden ve Orman işlenmeleri kurmak.
Devlet, girişeceği iktisadî işlerde, kazanç Maksadından ziyade, benzeri özel işletmeleri sarsmamak kaydiyle millî ekonominin gelişmesi ve halk ihtiyarlarının karşılanması gayeleri ile hareket eder.
c) Devlet işleriyle, benzeri özel işletmeler hiçbir surette birbirinden farklı muamele ve şartlar altında bulundurulmamalıdır.
DEVLET İKTİSADİ FAALİYETLERİNİN DÜZENLENMESİ
MADDE 46
Devlet iktisadî faaliyetleri; düzenlemek yolunda alacağı tedbirlerde, iktisadî hürriyetini ortadan kaldıran fiilî inhisarları, milli emek ve sermayenin israfını, umumî menfaate ve içtimaî adalete aykırı istismarları önlemek gibi maksatlarla hareket eder.
SANAYİİN TEŞVİK VE HİMAYESİ
MADDE 47
Memleketin ham maddesini kullanan, halkın zaruri ihtiyaçlarını karşılayan, geniş işçi zümrelerine geçim sahaları sağlayan, dünya piyasalarına göre de rantabl olan sanayii ile, umumiyetle ziraat sanayii ve küçük sanayiden millî ekonomi bakımından himayeye muhtaç görülenler ve halkın bilhassa köylümüzün boş zamanlarını kıymetlendiren el sanatları, devletçe himaye ve teşvik olunmalıdır. Bu esaslara göre tanzim edilecek bir “Sanayii Teşvik Kanunu” projesini Yüksek' Meclise sunmak kararındayız.
Sanayimizin kuruluş ve işleyişinde “En iyiyi, en ucuza maletmek” hedefini daima göz önünde bulundurmak icabeder.
DEVLET İŞLETMELERİNİN, ÖZEL TEŞEBBÜSLERE DEVRİ
MADDE 48
Devlet tarafından kurulan ve programın 45. maddesinde yazılı vasıfları haiz olarak tesis edilmiş bulunan Devlet İktisadi Teşebbüsleri ve İşletmecilerinin dışında kalan devlet işletmeleri elverişli şartlarla özel teşebbüslere devredilmelidir.
BALIKÇILIK TİCAET VE SANAYİİNİN İNKİŞAFI
MADDE 49
Milli servetimiz olan ve memleket için büyük faydalar vaad eden balıkçılığı ve her çeşit balık sanayi ve ticaretinin inkişafını sağlamak ele alacağımız mevzulardandır.
İKTİSADİ DEVLET TEŞEKKÜLLERİNDE RANDIMAN VE RANTABİLİTE 
MADDE 50
İktisadî devlet teşekküllerinde verimlerin geniş ölçüde arttırılmasının ve masraflarının mühim nispetlerde azaltılmasını mümkün görmekteyiz. Bu teşekküllerin idaresinde randıman ve rantabilite hesap ve esaslarına ve basiretli bir tüccar gibi hareket prensibine sıkı sıkıya bağlanmakla bu hedefe varılabileceğine inanıyoruz.
Bu maksatla iktisadî devlet teşekkülleri idare ve murakabesinin, daha ileri ve bu müesseselerin özelliklerine daha uygun bir şekilde tanzimini ve kanunda değişiklikler yapılmasını zaruri görmekteyiz.
TEKEL İŞLERİ:
TEKEL FABRİKALARININ HUSUSİ TEŞEBBÜS VE SERMAYEYE DEVRİ
MADDE 51
Varidat temini gayesiyle tesis edilerek, bizzat Devlet tarafından işletilmek suretiyle memlekette iş hacmini daraltan, hayatı pahalılaştıran Tekel fabrikalarının elverişli şartlarla hususi teşebbüs ve sermayeye devrine taraftarız. 
Mahiyetleri itibariyle devlet ve amme iktisadî teşebbüslerimden olan, Tekel idaresinin şarap, tütün ve sair fabrika ve işletmeleri gribi, iktisadî teşebbüslerin, 3460 sayılı kanunun teşkil ettiği iktisadî Devlet Tevekkülleri topluluğu; içerisine alınmasını tabii ve faydalı buluyoruz.
İKTİSADİ İDARE CİHAZI, TİCARİ ZİHNİYETLE İŞLETİLMELİDİR
MADDE 52
Devletçilik politikasının devlete yüklediği her türlü ekonomik vazifelerin lâyıkıyla başarılabilmesini, iktisadi idare cihazının iktisadi ve ticari zihniyete ve esaslara göre işletilmesine bağlı görmekteyiz.
TİCARET İŞLERİ
PİYASALARDA EMNİYET VE İSTİKRAR
MADDE 53
Piyasalarda emniyet ve istikrarın sağlanması şarttır. Kat'î zaruret olmadıkça piyasalara karışılmamalıdır. Bu alanda devlete düşen en önemli vazife, rekabetin ortadan kalkmasını veya daralmasını önlemeğe çalışmak olmalıdır.
YAŞAM STANDARDI TABİİLEŞTİRİLMELİDİR
MADDE 54
Türlü sebeplerden ileri gelen hayat pahalılığı, yalnız dar ve sabit gelirlilere zarar veren bir dert olmakla kalmamış, bütün istihsal maliyetlerini arttırmış ve milletlerarası piyasaya uymak zorunda kalan dış ticaretimizi güçleştirmiştir.
Devletin ilgili cihazları, çalışmalarını bu mesele üzerinde toplayarak, iktisadî ve malî hayatın
türlü safhalarında gereken tedbirleri almak suretiyle, yaşama standardı tabiileştirilmeğe çalışılmalıdır.
PARAMIZIN KIYMETİ
MADDE 55
Paramızın kıymetini, serbest piyasa döviz kıymetleriyle memleketimizin iktisadî ve malî durumuna en uygun şekilde ayarlamak ve bu esas üzerinde tam bir istikrar sağlamak (için dikkat etmek ve kararlı olmak gerektiği) zarureti karşısındayız.
Bu yolda gereken tedbirler bir an evvel alınmalıdır.
ZİRAİ KALKINMA
TARIM İŞLERİ:
MADDE 56
Ziraat, millî gelirin en geniş kaynağını teşkil ettiğine ve nüfusumuzun yüzde sekseni ziraatla geçindiğine göre, ziraî kalkınmanın memleket kalkınmasının temeli olacağından yana şüphe yoktur. Bu sebeple, devlet gayretlerinin “Topraktan bol, iyi ve ucuz mahsul almak” hedefinde toplanmasını zaruri görmekteyiz.
ZİRAİ MAHSULÂTIN DEĞERLENDİRİLMESİ VE İSTİHSALİN ARTTIRILMASI
MADDE 57
Memleketimizde ziraat, diğer istihsal şubelerine nispetle, emek ve masrafa en az karşılık getiren iştir. Ziraatta maliyet ve satış fiyatları arasındaki fark, asgarî derecededir. Çiftçinin sattığı, satın-aldığı maddelere nispetle ucuzdur.
Maliyetlerin yükselmesinde tesiri olan amillerle mücadele etmek, diğer taraftan, zirai mahsullerimizin iç ve dış Pazar şartlarının iyileştirme çarelerini aramak yollarıyla, çiftçiyi bu günkünden daha çok kazanır ve daha fazla istihsal yapar hale getirmek, en esaslı gayelerimizdendir.
ÇİFTÇİNİN DONATIMI
MADDE 58
Ziraatımız, âlet, çift hayvanı, makine ve sair vasıta bakımlarından yoksul olduğu gibi, iyi tohum, ilâç ve saire ihtiyaçları da karşılanmış olmaktan uzaktır. Çiftçimizin donatımı işi, zirai kalkınmamızın başlıca konusudur. Bundan başka, çiftçimizi, işine yarayacak teknik bilgi ile teçhiz etmeğe ve istihsal metotlarımızı ıslaha ve daha verimli hale getirmeğe mecburuz. Bütün bu ihtiyaçları memleket ölçüsünde karşılayacak tedbirlerin süratle alınmasına çalışacağız.
ZİRAİ KREDİNİN ARTTIRILMASI
MADDE 59
Ziraî kredi, istihsal hacmiyle mütenasip ve istihsali sür'atle arttırmada esaslı âmil olabilecek -miktar ve mahiyette olmalıdır. Bu bakımdan Ziraat Bankasının faaliyeti ve sermayesinin arttırılması meselesi üzerinde Önemle durulmak lâzımdır. Ayrıca, kooperatifleşme yolu ile kredi varlığına çareler bulunabileceği kanaatindeyiz.
Bunun için, kooperatif hareketini hızlandırmağa ve bundan başka da yer yer çiftçiye kredi yapacak mahallî bankalar kurulmasına çalışacağız.
KOOPERATİF MEVZUUNUN TEVSİİ
MADDE 60
Çiftçimizin, kredi kooperatifler ile olduğu gibi istihsal ve satış kooperatifleri kurmak ve bunları çoğaltmak yolu ile de, takviyesini lüzumlu görmekteyiz.
KURAKLIKLA MÜCADELE
MADDE 61
Ziraî kalkınmamızda büyük ehemmiyeti aşikâr olan kuraklıkla mücadelenin ve sn işlerinin hızlandırılmasını ve genişletilmesini çok lüzumlu görüyoruz.
HAYVANCILIĞIMIZIN ISLAHI
MADDE 62
Hayvancılık, millî gelirde geniş yer tuttuğu gibi, çiftçimizin yardımcısı, büyük bir yurttaş kitlesinin başlıca geçim vasıtası ve en esaslı besin maddelerimizin kaynağı olmak itibariyle de çok önemlidir. Memleketimiz, hayvancılık bakımından geniş imkânlar göstermektedir. Hayvan mevcudunu arttırmak ve cinslerini ıslah etmek yolundaki gayretlerin arttırılmasında maddî fedakârlıklardan kaçınılmaması zaruridir.
ZİRAİ SANATLARIN TEŞVİK VE HİMAYESİ
MADDE 63
Ziraî sanatlara kredi vermek ve gelişmelerine yardım etmek yönünde Ziraat Bankasının esaslı gayretler sarf etmesine ve özel teşebbüs ve sermayeyi de bu sahaya çevirmek için her türlü teşvik ve yardımda bulunmasına ihtiyaç görmekteyiz.
DEVLETİN ÇİFTÇİYE YARDIMI
MADDE 64
Devlet, elindeki mahdut imkânları ziraat işletmeciliğine hasretmektense, bundan sonra bu imkânları çiftçi kitlesinin iyi, bol ve ucuz istihsal yapmasına yardım yolunda kullanmalıdır. Bu maksatla her bölgede yeni yeni örnek çiftlikler, fidanlıklar, hayvan ıslah merkezleri, tohum üretme ve araştırma istasyonları kurmak yolunda çalışılmalıdır.
MADDE 65
Devlet, ucuz ve her bölgenin tabiat şartlarına uygun âlet ve yedek parçaları çiftçinin ayağına götürmeli ve bu maksatla memlekette çok geniş sarf yeri olan basit ziraat âletleri sanayinin süratle kurulmasını sağlamalıdır.
BASİT ZİRAAT ALETLERİ SANAYİÎNİN KURULMASI
MADDE 66
Ziraî kalkınmamızda devletin ağır ve geniş vazifeleri bulunduğuna inanıyoruz. Bu vazifelerin yapılması için, meseleyi bütün genişliği ile toptan ele almak ve işleri, sarf edilecek emek ve paraya nispetle, verimi en çok ve tesiri millî ekonomi bakımından en geniş olanlardan başlamak üzere tertiplemek ve plânlaştırmak lâzımdır.
BİLGİ VE SERMAYENİN ZİRAAT SAHASINA İNTİKALİ
MADDE 67
Bilgi ile çalışan emek sermaye ve teşebbüsün ziraat sahasına dökülmesini, ziraî istihsal ve millî gelirin arttırılmasında önemli bir konu olarak görmekteyiz. Bu maksadın temini için gerekli tedbirlerin alınmasına çalışacağız.
MİLLİ SERVETİMİZİN BÜYÜK ÖNEMİ
ORMAN İŞLERİ:
MADDE 68
Millî servetimizin büyük ve önemli Bir parçasını teşkil eden ormanlarımızın muhafaza ve geliştirilmesi, devletin daima büyük titizlikle üzerinde duracağı bir konudur.
KÖYLÜ, MİLLETİN EFENDİSİDİR
MADDE 69
Köylümüzün kereste, odun, kömür ihtiyacım zamanında ve yeter miktarlarda ve ucuz olarak verme ve bu işlerde köylünün; Devletin imkân ve vasıtalarından da faydalanmasını sağlamak suretiyle köylüyü ferahlatacak ve orman işletmelerinin işlerini ve masraflarını hafifletecek tedbirlerdendir.
MADDE 70
Devlet Orman İşletmelerinin "tevzii" masrafları ile istihsal masrafları fasıllarında mühim nispetlerde tasarruflar yapılabileceğine inanıyoruz.
MADDE 71
Orman mahsulleri fiyatlarındaki yükseklik umumî hayat ve ekonomik gelişmemiz üzerindeki tesirleri göz önünde tutularak bu fiyatlarda indirmeler yapılmasını zarurî ve mümkün görüyoruz.
BÜTÜN ORMAN VARLIĞI VE BÜYÜK ORMAN İŞLETMELERİNİN DEVLET ELİNDE KALNMASI ZARURİDİR.
MADDE 72
Ehemmiyetli tesislerin kurulmasını ve toplu istihsal yapılmasını gerektiren büyük orman işletmelerinin devlet elinde bulunmasını faydalı ve zarurî görmekteyiz. Kurulacak önemli tesisleri karşılayacak büyüklükte olmayan küçük ormanlar, devletin sıkı murakabesi altında, özel teşebbüs eliyle de işletilebilmelidir.
MALİYE İŞLERİ
DEVLETTE SAMİMİLİK, AÇIKLIK VE ŞEFFAFLIK MUTLAKTIR
MADDE 73
Samimilik ve açıklıkla ve çok sıkı bir tasarruf zihniyetiyle tanzim edilmiş denk bütçe malî siyasetimizin esasıdır. İç emniyeti korumak için sağlam bir idare cihazının işlemesine; Dış emniyeti korumak için de millî savunma ihtiyaçlarını karşılamağa yeter bütün masrafları sağlamak, bütçede gözeteceğimiz başlıca, hedeftir. Bütçenin adî masrafları için açık veya kapalı istikraz (borçlanma) yoluna gidilmemeli ve yeni emisyonlardan kaçınılmalıdır.
İÇ BORÇLANMAYI TASVİP ETMİYORUZ
MADDE 74
İstihsal ve milli gelirin süratle artmasını sağlayacak işlere münhasır kalmak üzere dâhili istikrazlar ve iktisadî istiklâlimize uzaktan yakından dokunmayacak, normal şartlarla uzun vadeli dış istikrazlar yapılmasını çok faydalı ve lüzumlu görmekteyiz.
Bütün devlet iktisadî teşebbüsleri için, asıl sermayenin yanında obligasyon çıkarmak usulünden faydalanılmasını, devlet bütçesinin yükünü hafifletmek bakımından lüzumlu sayarız.
VERGİLERDE İCTİMAİ ADALET ŞARTTIR
MADDE 75
Vergilerin içtimaî adalet kaidelerine uygun ve yurttaşların ödeme kabiliyetleriyle mütenasip olmasını ve vergi sistemimizde, vasıtalı vergilerden ziyade vasıtasız vergilere daha geniş yer verilmesini gerekli buluyoruz. Şahsi takdire dayanan vergî usullerinden, vergi mahiyeti alan iane ve bağış yollarından kaçınılmalını, vergi borcundan dolayı hapis cezasının kaldırılmasını istiyoruz.
MADDE 76
Vergi sistemimizin ıslahı, cibayet usullerinin sadeleştirilmesi ve daha emniyetli ve az masraflı hale getirilmesi suretiyle, yeni vergiler konulmadan dahi, devlet gelirinin artacağı kanaatindeyiz.
MADDE 77
Memlekette iş hacmini daraltan istihsâl maliyetlerine doğrudan doğruya tesir yaparak dış piyasalarla mübadeleyi güçleştiren veyahut hayat pahalılığının amillerinden olan vergi ve resimlerden değiştirmeler ve indirmeler yapılmasına, hayvan vergisinin birden veya tedrici surette kaldırılmasına taraftarız.
HALKIN MENFAATİ, HAZİNE MENFAATİNDEN ÜSTÜNDÜR
MADDE 78
Partimiz, Maliye işlerinin, hazinene menfaatini halkın menfaatlerinden ayrı ve üsttün görmeyen; İktisadî ve içtimaî prensiplerimize uygun bulunan bir anlaşmayla yürütülmesi lüzumuna kanidir. Bu esasın gerçekleştirilmesi yönünde, kazaî ve idarî müeyyideler konulmasına çalışacağız.
BAYINDIRLIK VE ULAŞTIRMA İŞLERİ
MADDE 79
Millî ekonominin gelişmesini geciktiren sebeplerden birisi de ulaştırma ekonomimizin yetersizliği ve pahalılığıdır. Ulaştırma işlerimizi bu görüşün gerekli kıldığı önemle ele almak fikrindeyiz.
MODERN YOLLAR İNŞÂA EDİLECEK VE EN ÜCRA KÖYLERE DAHİ ULAŞIM SAĞLANACAK. GİDEMEDİĞİMİZ YERLER BİZİM DEĞİLDİR.
MADDE 80
Modern yol yapım tekniği, büyük vasıtalara, makinelere ihtiyaç göstermektedir.
Köy, bucak yolları dışındaki yapımın merkezden idaresini, esaslı bir plân içinde büyük yol şebekeleri kurulmasını, bunların devamlı tamir ve bakıma tabi tutulmasını zarurî görüyoruz. Bu bakımdan kanunlarımızda değişiklikler yapılmalıdır. Özel kanununa göre, köy ve bucak yollarının süratle yapılması göz önünde tutulmalıdır.
MADDE 81
Demiryollarımızın inşasına devam olunmalıdır. Demir yollarımızı besleyecek kara yolları ile limanlar, depo ve antrepoların, birbirlerini tamamlayıcı surette yapılmalarını ulaştırma sistemimizin içinde görüyoruz.
ULAŞTIRMA VE AKARYAKITTA UCUZLUK
MADDE 82
Ulaştırmada ucuzluğa sağlamak için her türlü taşıt vasıtalarını ve yedek parçalarının memlekete getirilmesinde kolaylık gösterilmesini, akaryakıt fiyatlarının ucuzlatılmasına çalışılmasını zarurî bulmaktadır,
MADDE 83
Umumiyetle ulaştırma, depo ve antrepo ücret ve tarif elerinin millî ekonomiye uygun olarak tespiti "Varant" usulünün tatbiki, gözettiğimiz hedeflerdendir,
İSTİKBÂL GÖKLERDEDİR
MADDE 84
İstikbal hava nakliyatındadır. Bu konu üzerinde Önemle duracağız.
TÜRK İHRACATI MİLLİ VASITALARLA YAPILACAKTIR
DENİZCİLİK, TÜRK’ÜN, BÜYÜK MİLLİ ÜLKÜSÜDÜR.
MADDE 85
Devlet deniz işletmeciliği ile ilgili bütün vasıtalarımızla tesis ve teşekkülleri bir idare altında toplamayı gerekli buluyoruz. Özel şahıslar elindeki deniz işletmeciliğini ve şilepçiliğini himaye etmeliyiz. Türk ihracat mallarını, millî vasıtalarımızla dış pazarlara götürmek gayemiz olmalıdır. Memleketimizin üç tarafı denizle çevrilidir. Coğrafi durumumuz, endüstrisi, ticareti ve sporu ile bize, en ileri denizci bir millet olarak yetişmek fırsat ve kabiliyetini vermektedir. Denizciliği,"Türkün büyük, millî ülküsü” olarak kabul ediyoruz.
YURTTA SU MESELESİ HALK İÇİN VE LEHİNE İMAR, İNŞÂA VE İHYA EDİLECEKTİR
MADDE 86
Çiftçimiz bir taraftan sel ve taşkınların tahripleri diğer taraftan, kuraklığın acı neticeleri ile daima karşı karşıyadır. Yurtta su meselesi, sağlık bakımından da çok büyük bir önem göstermektedir. Bu sebeplerden, su işlerimize daimi artan bir hızla devam olunmasına çalışmak hedefimizdir. Bu konuda başlanmış işler bitirilmeden yenilerine başlamamak, halin icabıdır. Küçük su işleri üzerinde de ayrıca önemle durulması, bu işlerde halkın ve ilgililerin de iştirakini sağlayacak tedbirler ve müeyyideler aranmalıdır.
MİLLİ BÜNYEYİ KEMİREN HASTALIKLAR
UMUMİ SAĞLIK İŞLERİ
MADDE 87
Nüfusumuzun ve istihsal kudretimizin çoğalması davasında büyük bir amil olan umumî sağlık işlerimiz, artan bir hızla ve plânla yürütülmek ihtiyacındadır. Bunun için, bütçeden, yeterli tahsisat ayrılmasını, sıtma başta olmak üzere, millî bünyeyi kemiren bütün hastalıklarla esaslı surette mücadele imkân be vasıtalarının sağlanmasını ve bu maksatla ilgili Bakanlıklarla da iş birliği yapılmasını, Partimiz, memleketin en büyük ihtiyaçlarından sayar.
Demokrat Parti (DP) Kurucuları
07 Ocak 1946, TBMM - Ankara
M. Celâl Bayar: Eski Başbakan
A. Adnan Menderes: Aydın Milletvekili
Fuat Köprülü: Kars Milletvekili
Refik Koraltan: İçel Milletvekili

24 Aralık 2014 Çarşamba

ATA-TÜRK, BAYAR, MENDERES ÇİZGİSİ "GELENEK VE GERÇEK" YOLUNDA BAZI TESPİTLER!...

2014’ÜN PANZEHİRİ ATATÜRK-BAYAR ÇİZGİSİ’DİR
Celal ÇETİN
DEMOKRATLAR BİRLİĞİ
Orta Doğu coğrafyasında bir kaos, şuursuzluk, vahşi cinayetler dönemi yaşanıyor. Türkiye dâhil bölge ülkelerinde din, mezhep, etnik köken ayrışması dinlerin, demokrasinin, insanlığın bile anlamakta zorlandığı bir çatışmaya dönüştü. Bugün yaşananlara baktığımız zaman üç faktörün etkili olduğunu görüyoruz. Uluslararası paylaşım savaşları... Din ve etnik çatışma... Yoksulluk-yolsuzluk süreci... Her üç faktör, Türkiye’yi tam anlamı ile pençesine almış ve uçuruma sürüklüyor.
***
“Yeni Türkiye” ile “eski Türkiye” arasındaki fark, bu üç faktörde kendisini gösteriyor. Savaş, “Yeni Türkiye”nin temsil ettiği yukarıdaki faktörler ile “Eski Türkiye”nin temsil ettiği kavramların arasında yaşanıyor. Bu savaşı anlayabilmek için yeni ve eski  Türkiye’nin ne anlama geldiğini bilmek gerekiyor.
YENİ TÜRKİYE
Yeni Türkiye kavramı, eski Türkiye’nin tasfiyesi ile özdeşleşmiş durumda. Lâiklik yerine, din temelli yönetim anlayışı ve yaşam tarzı. Demokrasi gerekçesi ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milleti ile bölünmez bütünlüğünün bölünür hale getirildi. Arap, vahhabi kültüründe etkin olan talan, yolsuzluk, aşiret yönetim anlayışı hâkim oldu.
Yeni Türkiye’de İslam referanslı  yönetim hâkimiyeti iddiası ile vicdanlara, inançlara, demokrasiye, insan haklarına, hukuka aykırı uygulamalar normal karşılanır oldu. Özellikle 17/25 Aralık iddialarının, hiçbir dönemde olmadığı kadar artması, kurumsallaşması ve “kabullenilmesi” toplumu içten içe yıkan en önemli hastalık olarak ortaya çıkıyor.
Ülkenin Güneydoğu’sunda fiili Kürt özerk bölgesinin oluşması:
Türk-Kürt, Alevi-Sünni, AKP yandaşı-karşıtı, inanan-inanmayan, AKP-cemaat, AKP-ulusal / milli kesimler, 17/25 Aralık-14 Aralık ayrışmaları. Anaokullarında kız çocuklarını türbana sokma gayretleri, manevi değerler, Osmanlıca derslerinin zorunlu hale getirilmesi gibi toplumu birbirine düşman eden politikalar Yeni Türkiye’nin ana başlıkları oldu.
Bunlar Türkiye’nin iç dengelerini etkileyen gelişmeler.
Konunun dış boyutu da iç boyut kadar vahim.
“Sıfır sorun” politikasının “bütün komşularla sorun” politikasına dönüşmesi; mezhep temelli politikaların Türkiye’nin aleyhine dönüşmesi; Suriye, Irak, Mısır, İran, ABD, AB ile ilişkilerin kesilme noktasına varması ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “güvenilmez, bilgisiz ve tecrübesiz, hayalci politikalarla yönetilmeye çalışılan ülke” algısının yerleşmesi.
Suriye, Irak gibi ülkelerde tekbir getirerek işlenen cinayetler ise İslam’ın nasıl bir tehlike ile karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Müslüman görünümlü kimliği belirsiz kişi ve grupların tekbir eşliğinde sergilediği vahşet görüntüleri, Türkiye’nin de sürüklendiği “büyük plân’ın” boyutlarını gösteriyor.
BÜYÜK PLÂN
Büyük planın ne olduğu artık netleşmiş durumda. İslâm adı altında İslâm’ın reddettiği, affedilmez günahlar arasında saydığı her ne varsa uygulanıyor. Hıristiyan coğrafyasının yüzlerce yıldır sürdürdüğü Haçlı savaşlarında başaramadığını, İslam görünümlü vahşi terör örgütleri, İslam tandanslı siyasi yapılanmalar, hacı-hoca takımları, tarikat-cemaatler çeyrek yüzyılda başardı.“İslamiyet = hırsızlık, yolsuzluk, vahşet” algısı, İslamafobi hızla yayılıyor.
Dinler arası diyalog, Medeniyetler İttifakı, Ilımlı İslam, Yeşil Kuşak Projesi, Arap Baharı, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gibi projelerin sonuçları bugün tüm acımasızlığı ile yaşanıyor.
ÇÖZÜM: ATATÜRK-BAYAR ÇİZGİSİ
Gelelim Yeni Türkiye’nin alternatif olmaya çalıştığı “eski değil, eskimeyen Türkiye”ye. Eskimeyen Türkiye, yukarıda sayılan tüm olumsuzlukların panzehiridir. Eskimeyen Türkiye, “muasır medeniyet ile milli/muhafazakâr değerlerin bileşkesidir…”Atatürk’le başlayan, Celal Bayar’la devam eden çizgidir eskimeyen Türkiye…
Eskimeyen Türkiye’nin üç özelliği, bugünün karanlığını aydınlığa çevirecek çözümdür:
1- Tam bağımsızlık: ABD-İsrail projesine ram olup üniter yapının yıkılmasını, Büyük Kürdistan (Büyük İsrail) hedefine gönüllü ortaklığı reddeden bir felsefedir.
Tam bağımsızlık on yıllar sonrasını öngörebilmek ve ulusal savunmasını buna göre şekillendirebilmektir.
Balkanlar’daki istikrarın korunması amacıyla 9 Şubat 1934’te imzalanan Balkan Antantı’dır ulusal/milli öngörü.
Veya;  Atatürk’ün çabalarıyla 9 Temmuz 1937’de Tahran’da Sadabat Sarayında imzalanan ve Türkiye, Irak, İran ve Afganistan’ı birbirine bağlayan Sadabat Paktı’dır.
Veya; Türkiye ile İngiltere ve Fransa arasında 19 Ekim 1939’da imzalanan Ankara Paktı’dır.
Veya; Orta-Doğu bölgesinde barışın korunmasına önem veren Türkiye’nin 3 Nisan 1954’te imzaladığıTürk-Pakistan Paktı’dır.
Veya; Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere arasında 24 Şubat 1955’te imzalanan, 1959’da ABD’nin de katıldığı Bağdat Paktı (CENTO)’dır. (Nasır’ın liderliğindeki Mısır ve Suriye bu teklifi reddettiler ve  İsrail’e karşı Arap kökenli devletlerin oluşturduğu blok kurdular.)
Veya; Londra ve Zürih anlaşmaları ile Kıbrıs’ın Rum olmasını önlemektir.
Veya; Türkiye’nin ağır sanayi yatırımlarına destek vermeyi reddeden dönemin Dünya Bankası Türkiye temsilciliğini kapatıp temsilciyi ülkeden kovmaktır.
2- Cumhuriyet rejimi: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel felsefesini oluşturan Cumhuriyet kavramı, belki de dünyada bir ilk özelliği taşıyor. Bu Cumhuriyet, bir yandan “yedi düvele karşı bağımsızlık savaşının” sonucu, diğer yandan “demokrasinin ölüm kalım savaşına feda edilmemesinin” tarihi belgesidir.
Emperyalizm İstiklal Savaşı’nın merkezi olan Ankara sınırlarına dayanmıştır. TBMM, yetkilerini Mustafa Kemal’e devretmeyi teklif etmiştir. Bunlar öyle yetkilerdir ki; zaaflarına, yetersizliklerine yenik düşebilecek bir insanı “diktatörlüğe götürebilecek” niteliktedir.
Bu teklifi reddetmek güçlü bir kişilik, “milli iradeye saygı ve güven” demektir ve Mustafa Kemal bu teklifi reddetti.
“Milli iradeye saygı ve güven”, Atatürk-Bayar çizgisinin felsefi altyapısını oluşturdu.  “Yeter, söz milletindir” sloganı milli iradeyi temsil ederken, Celal Bayar’ın, “Atatürk, seni sevmek milli bir ibadettir” sözü güvenin ifadesidir.
3- Laiklik: Laikliğin nasıl bir kavram olduğu BOP’un özgürleştirme gerekçesiyle bağımsızlığını elinden aldığı ülkelerde acı tecrübelerle görüldü. Laikliğin demokrasinin, demokrasinin de inanç özgürlüklerinin teminatı olduğu gerçeğini bir kez daha anladık. Laikliğin ortadan kaldırılması durumunda Müslüman Müslüman’ın boğazını kesebiliyor, Sünni Alevi’nin kapısını işaretleyebiliyor. Bir başka ifadeyle laiklik, insan olmanın ilk şartı haline gelmiş durumda.
ATATÜRK-BAYAR ÇİZGİSİ NEDİR?
Atatürk-Bayar çizgisi; “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş… Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içindekilere… Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmelerine” karşın milletin ayağa kalkmasıdır.
Atatürk-Bayar çizgisi; “mazlumlara örnek olan” bir İstiklal Savaşı ile yedi düveli kovmasına karşın o yedi düvel tarafından kendisine saygı duyulmasını sağlamaktır. Afganistan’dan Irak’a, İngiltere’den Rusya’ya kadar dünyanın her bölgesinde “stratejik derinlik uygulayabilmek ve merkez ülke olabilmektir.”
Atatürk-Bayar çizgisi; yetişmiş insan gücünü var olmak için feda eden, yiyecek ekmeği olmamasına karşın İstiklal Savaşı’nı verebilen, ama dimdik ayakta kalabilen bir devlet olabilmektir; millet olma şuurunu aşılayabilmektir.
Atatürk-Bayar çizgisi; bu ülke insanının hoşgörü ve saygı içinde, değer yargılarına sahip yaşamasını, “sabahın köründe sabah namazına gitmek için evinden çıkan vatandaş ile sabahın köründe evine gitmek için meyhaneden çıkan vatandaşın hoşgörü ve saygı içinde selamlaşmasıdır.”
Atatürk-Bayar çizgisi; “Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş iken, demir ağlarla örmektir anayurdu dört baştan…” Milletin öz kaynakları ile milletine olan güvenle baraj’larla, rafinerilerle, sanayi tesisleriyle donatmaktır ülkeyi.
Atatürk-Bayar çizgisi; bu topraklarda yaşayanları “Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Laz-Çerkez” olarak ayırmamak, tüm bu unsurların kendi bileşkesi olduğunu bilmektir.
Atatürk-Bayar çizgisi; bu ülke için canlarını feda edenlerin, Allah inancını yüreklerinde hissedenlerin “bir lokma ekmek bir hırka” düsturunu yaşamaları, devletin her kuruşunu “yetim hakkı” olarak kabul etmeleridir.
***                                                              
O dönemde yönetimde bulunan Demirel  herhangi bir ideolojiye aldırmadan ülkenin kalkınması için her türlü yabancı yatırıma da ülkeyi açmış komünist ideolojiyi benimsemiş Rusya ile de ekonomik anlaşmalar imzalamıştı.
12 Mart
Bizdeki solcu olduğunu iddia edenlerin işin bu tarafı ile  alakaları  yoktu. Zira bizdeki sol hareket aslında Avrupa güdümünde ve kültürel yaklaşımı içinde gelişmişti Demirel’in  Avrupa’dan uzak Rusya’ya yakın dış politika yaklaşımları solcuları tedirgin etmişti.   
(MAHİR KAYNAK / STAR GAZETESİ, 13 Aralık 2014) 2014)
Bir yazarımız 9 Mart ve 12 Mart cuntası günlerinden söz etmiş, ben de kişisel değil yapısal arka planından söz etmek istedim.
Bir gün akrabası bir subay, Emekli General Cemal Madanoğlu’nun benimle görüşmek istediğini söyledi. O dönemde ben de birçok siyasi içerikli toplantıya katılıyordum ve konuşmalarım da genellikle ilgi çekiyordu. Bu nedenle beni tanıtmış olabileceklerini düşündüm. Paşa görüşmemiz esnasında ülkenin kötü yönetildiğini ve mevcut yönetimin değişmesi gerektiğini söyleyip, bu amaçla darbe de yapılması gerekebilir ve biz böyle bir hareketin mimarı oluruz dedi. Bu konuşmayı istihbarat ajanı olarak MİT’e bildirip bir darbe girişiminin olabileceğini haber verdim. Bu girişimin takibi için bir ekiple birlikte görevlendirildik.
***
O dönemde yönetimi almak isteyen askerler, var olan ideolojimize karşı değillerdi ve fakat yönetenler tarafından buna itaat edilmediğini düşünüyorlardı. Öte yandan darbe yanlısı sivil kişiler ise sol bir hareketten söz ediyor ve bunu gerçekleştirmeye çalışıyordu. Yani söylendiği gibi komünist değillerdi. Hatta sivil kişilerden lider konumunda olan biri bir konuşma sırasında Rusya Türkiye’yi işgal ederse Demirel’i değil önce beni idam ederler diye latife ediyordu. O dönemde yönetimde bulunan Demirel’in gayreti ise herhangi bir ideolojiye aldırmadan ülkenin kalkınması için her türlü yabancı yatırıma da ülkeyi açmış komünist ideolojiyi benimsemiş Rusya ile de ekonomik anlaşmalar imzalamıştı.
Bizdeki solcu olduğunu iddia edenlerin işin bu tarafı ile pek alakaları bile yoktu. Zira bizdeki sol hareket aslında Avrupa güdümünde ve kültürel yaklaşımı içinde gelişmişti. Yani bir açıdan bakıldığında bu hareketin ideolojisinden çok dış politika hedefi önemliydi. Avrupa solu olarak adlandıracağımız bu harekete aslında SSCB de uzaktı. Demirel’in politikalarının Avrupa’dan uzak Rusya’ya yakın dış politika yaklaşımları solcuları tedirgin etmişti. Türkiye’deki o günkü solcuların ikinci hedefi de ABD idi. Çünkü onlar da kapitalizmin dünya üzerindeki simgesi olarak kabul ediliyordu ve bu sebeple ABD’ye de karşı çıkıyorlardı.
Solun kapitalizme olan karşıtlığı adeta ABD ile simgeleşmişti. Türkiye’deki bu solculuk dış politikamızı da belirlemişti. Yani sol kanatta dış politikadaki hedef, Avrupa tarafından yönlendirilen ideolojiye dönüştürülmüştü. Zaten Türkiye kuruluşundan beri Avrupa’ya yakın bir dış politika izlemek zorunda bırakılmıştı ve bunun da devamı isteniyordu.
Türkiye’deki güvenlik güçlerinin o günlerdeki hedefi ise komünist ideolojinin kaynağı olarak gördükleri SSCB ile ilişki kurulmasını engellemekti. Bu meseleler MİT müsteşarının da dâhil olduğu Milli Güvenlik Kurulu’nda da görüşülüyor ve darbe teşebbüsünün MİT tarafından izlendiği biliniyordu.
9 Mart cuntası olarak bahsedilen bu darbe 12 Mart cuntası diye adlandırılan Avrupa soluna karşı başka bir grup tarafından bastırıldı. Bu sefer Türkiye’nin dış politikası başka bir yöne çevrilmeye çalışıldı ve tabi iç siyasetteki çalkalanmalar yeni bir darbe harekâtına doğru devam etti. Rasih Nuri İleri’nin vefatı dolayısıyla sayın yazarımızın yazısı bana o günleri ve görev yapan MİT elemanlarına yapıştırılan haksızlıkları anımsattı. Kim ne derse desin tüm darbeler yanlıştır hele ki bu darbe girişimlerinde dış güçlerin parmağı varsa!
***
Menderes’i, Demirel’i götüren ABD bugün Tayyip Erdoğan’ı götüremiyor.
IŞİD’e söz geçiremiyor.
Müslüman Kardeşleri artık koruyamıyor.
El Kaide’ye ulaşamıyor.
Siyasal İslam’ın hazin ve ibretlik çöküşü....
Pakistan’ın Peşaver kentinde yaşanan o tüyler ürpertici katliam, tüm dünyaya bir şeyi net olarak gösterdi:“Siyasal İslam iflas etmiştir.”
Irak Şam İslam Devleti denen caniler de aslında bunu ortaya koymuştu ama Pakistan’daki olay çok daha kan dondurucu bir örnek.
Taliban yanlısı 7 silahlı manyak, asker çocuklarının devam ettiği bir okulu bastı ve 132 öğrenciyi, 9 öğretmenleriyle birlikte katletti.
Öldürülen çocukların yaşları 12 ile 16 arasında değişiyordu.
Afganistan’da yaptıkları insanlık dışı katliamların yanı sıra kayalara oyulmuş binlerce yıllık Buda heykellerini dinamitleyen Taliban, Veziristan’daki kayıplarının intikamını bu yolla almıştı.
Aklınca ordu okulunu basıp asker çocuklarını öldürürse Pakistan ordusu geri adım atacaktı.
Oysa olan biten, masum ve günahsız 132 çocuğun canice öldürülmesiydi.
2004’te Rusya’nın Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti’nin Beslan kentindeki okul baskınında da Çeçen Vahabi teröristler, 186’sı çocuk toplam 300 kişiyi acımasızca öldürmüştü.
Bu da o tür bir eylem. 
Vicdanı olan herkes bunu görür.
Böyle insanlık dışı bir katliamı din veya cihat adına yapmak ise tanrıya en büyük hakarettir.
SİYASAL İSLAM’IN YÜKSELİŞİ VE ÇÖKÜŞÜ
Taliban, El Kaide, IŞİD, El Nusra, Boko Haram, Cundullah, Türkiye Hizbullah’ı, Hamas, Vahabi Çeçen ve İnguş çeteleri…
Bunların hepsi de radikal İslamcı etiketli ama özünde emperyalizmin ürettiği, desteklediği, fişteklediği örgütler.
Ama hepsine sorsanız kafirlere, en başta da “Büyük şeytan” Amerika’ya,“Siyonist katil” İsrail’e düşmandır.
Cihat için öldürmektedirler!
Cihadı emreden ise Kur-an’dır!
Kimilerine göre ise vatanlarını savunan aslanlardır!
Acaba gerçekten öyle midir?
Taliban’ı kuran Rusya’ya karşı savaşan Afgan mücahitleri midir? Yoksa Amerikan destekli Pakistan istihbaratı ISI midir?
Pakistan ve Afganistan’da CIA paralarıyla kurulan medreselerde yetişen sözde mücahitler, SSCB’ye karşı savaşırken özgürlük savaşçısı, ABD’ye karşı gelince de terörist olmuştur.
El Kaide de Taliban’ın Suudi Arabistancası’dır.
Suudi Arabistan ABD’nin benzin istasyonudur.
İster petrolünü alır, ister benzinini sağa sola döker yakar.
El Kaide öyledir de Çeçenler farklı mı?
SSCB’nin dağılması sonrası Rusya’yı yemek isteyen emperyalistlerin ABD, İngiliz ve Suudi ortaklığında kurdurduğu çeteler.
İslam kılıflı, gaddar savaşçılar.
IŞİD gibi kelle kesen, fidye için adam kaçıran, şeriat kanunları diye abuk subuk yasaklar getiren gözü kanlı tipler.
Suriye ve Irak’ta vahşet yapan El Nusra, IŞİD gibi örgütlerin bugün artık ABD ve yancıları tarafından kurulduğunu cümle alem biliyor.
Cundullah ise İran’daki Belucistan ve Sistan bölgelerini hedef alan Pakistan El Kaidesi.
Boko Haram ise Nijerya’daki petrole hallenen Batılı emperyalistlerin işi.
Kuzey Afrika El Kaidesi hakeza.
Türk Hizbullah’ını domuz bağlı cinayetlerinden, kelle kesmelerinden hatırlarsınız.
Hamas da sosyalist ve laik El Fetih hareketini ve Filistin’in ölümsüz lideri Yaser Arafat’ı bitirmek için emperyalist güçler tarafından kurdurulmuştur.
Bunların hepsi aşırıcıdır.
Liderlerinin sözü asla tartışılmaz.
Verilen emirler, intihar saldırısı da olsa kesin uygulanır.
Vatan için ölmekten çok, cennete gitme garantisi için ölünür.
Hepsi de yasa dışılığı fazlasıyla benimsemiştir.
İnsan kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti, fidye ve haraç almak bunların rutinidir.
Demokrasi, insan hakları, düşünce özgürlüğü zinhar haramdır.
Kendileri gibi düşünmeyen herkesi düşman ilan ederler.
Hatta en ufak bir çelişmede birbirlerini bile.
Şiilerin camilerine, cenazelerine bombalı intihar saldırıları düzenlerler.
Bebek, çocuk, kadın demeden insan öldürürler.
İşin en acı tarafı da öldürdükleri kişilerin çoğu kendi dinlerinden, kanlarından ve canlarından olmasıdır.
IŞİD olayında bu doruk yaptı.
Dünyanın dört bir yanından bu örgüte katılmak için koştular.
Bugün ise IŞİD, örgütten ayrılmak isteyen kendi militanlarını infaz ediyor.
Alman haber ajansı dpa'nın görgü tanıklarına dayandırdığı haberine göre Sincar'ın Kürt güçlerinin eline geçmesi üzerine IŞİD Musul'da en az 45 militanını öldürdü. İnfazların Sincar'daki yenilgi üzerine yapılan bir cezalandırma olduğu belirtiliyor.
Öte yandan örgütün Suriye'de de ayrılarak kendi ülkelerine dönmek isteyen 100'den fazla yabancı cihatçıyı infaz ettiği belirtiliyor. Financial Times gazetesinin haberine göre öldürülenler, Suriye'nin Rakka kentindeki IŞİD karargahından kaçmak istedi.
ILIMLISI DA AYNI
Mısır’da Müslüman Kardeşler en eskilerinden.
Türkiye’deki Kemalist Devrim’e tepki olarak 1924’te kuruldukları söylenir.
Milli Kurtuluş Savaşlarından ödü kopan dönemin İngiliz Emperyalizmi bunları destekledi.
Ürdün, Fas, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinde krallıkları destekleyen İngilizler, Mısır ve Irak gibi daha büyük ve köklü ülkelerde bunları öne sürdü.
1980 sonrasında bunlar da radikaller gibi patlama yaptılar.
Mısır, Türkiye, Fas, Malezya, Endonezya, Yemen, Tunus, Pakistan vs.
Çeşitli isim ve kisveler altında ama hep İslamcı söylemde konumlandılar.
Tarikatler ve dini eğitim alanları bunların en önemli insan kaynaklarıydı. 
Siyasi İslamcı hareketler, ABD tarafından ılımlı İslam olarak nitelendi ve açıktan desteklendi.
Mesela bizdeki Fethullah Gülen cemaati gibi. (Güney Kore’deki eş değeri Hristiyan Moon Tarikatı idi)
Radikallerle kapı arkasından iş bitiren emperyalizm ılımlıları açıktan destekledi.  
Hedef milli kurtuluş hareketlerinden çok komünizm idi bu kez.
Sovyetler yıkıldı küreselleşme hakim oldu ama bunlar tasfiye olmadı.
Zamana ve vaziyete uydular, hepsi liberal sağ kulvarda var oldular.
Kapitalizmle hiçbir çelişmeleri yoktu.
Faiz haramdı ama kolayı vardı, kar payı.
Her türlü kapitalist tanıma kendince bir kılıf uydurdular.
Ama ABD hep daha çoğunu istedi.
Onlar da öyle.
VE ÇÖKÜŞ…
Bugüne gelindiğinde artık ABD, ılımlı İslam kelimesini dahi duymak istemiyor.
Çünkü ılımlısı da aşırısı da sonuçta raydan çıkıyor.
Ilımlı hep aşırıya meyilleniyor.
Aşırısı ise “sahibini” ısırıyor.
Ne kendi halkına, ne de hizmet ettiği emperyalizme bir faydası kalmıyor sonunda.
Çünkü katı dogmatik bir yapı.
Liderin tam otoritesi var.
Bu otorite düşmanlara duyulan nefrete dayalı.
Nefret ise ana besin kaynağı.
Ilımlısında da, aşırısında da kadına duyulan kin baskın.
Kadının baskılanması ve köleleştirilmesi ana amaç.
Çocuk ve gençler ise “harcanabilir” araçlar. 
Kitle bu kırmızı çizgilere değmeyen lideri her koşulda destekliyor.
Bu da lideri vaz geçilmez kılıyor.
Lideri güçlendiriyor da.
ÇÖZÜM
Birincisi, İslamiyet’in ticaret ve siyasetin kirli meydanından, vicdani yerine, yani insanların kalplerine dönmesi  gerek.
İslamiyet’i en yüce ve ileri din yapan “Ruhban Sınıf” olmamasının yeniden sağlanması lazım.
Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 974, Kalkınma Bakanlığı’nın ise sadece 17 makam aracı var.
Tarikat liderleri, dinci örgütlerin başları sanki Allah’ın temsilcisi gibi muamele görüyor.
Ruhban sınıf yoktur.
Tek rehber, Kur-an’ı Kerim’dir.
Onun dili Arapça değil, ne söylendiğini iyice anlamaktır.
O da “oku” diye başlar.
İbni Sina, El Harezmi, Farabi bunu yapmıştır.
Ama bugün İslamcı kesim okumuyor, sadece liderine biat ediyor.
Ve her gelen bir öncekinden daha aşırıcı oluyor.
Bunun sonu yoktur.
Tüm dünyada şu son 30 yılda yaşananlar da bunu göstermiştir.
Taliban’ı da, Müslüman Kardeşler’i de, IŞİD’i de, Cemaat’i de duvara toslamıştır.
Toslamaya da devam edecektir.
Hüseyin Vodinalı, Odatv.com